English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ T ] / There wasn't time

There wasn't time translate Turkish

458 parallel translation
I tried to get out of the way, but there wasn't enough time.
Yoldan çekilmeye çalıştım ama yeterli vakit yoktu.
- Did she tell you what he looked like? - There wasn't time.
- Nasıl biri olduğunu söyledi mi?
Oh, it wasn't so bad at the time, Master Clive, there was so much to do.
Çok kötü değildim Efendi Clive. Yapacak çok şey vardı.
There wasn't time.
Zaman yoktu.
When I told him you were busy, he rushed out of the house saying he couldn't wait, there wasn't time.
Meşgul olduğunuzu söylediğimde, hiç zamanı olmadığını söyleyerek, fırladı gitti. Hiç zaman kalmamış.
There wasn't time enough to fetch old doc.
Aniden oldu, doktoru gidip getiremedim.
You may have been hungry... and too often your mother wasn't there to feed you on time.
Acıkmışsınızdır ve çoğu zaman anneniz sizi zamanında beslememiştir.
Remember there wasn't time today to get a new one... and even years ago, it wasn't exactly the last word.
Tek elbisem ve çok eski. Bugün yeni elbise almak için zaman olmadı. Yıllar önce bile son moda sayılmazdı.
Wasn't taken care of last time, and there was half the troop up here.
Geçen sefer önemsenmemişti? Ve burada yarım süvari bölüğü vardı.
There wasn't time to stop for souvenirs.
Hatıralık eşya toplayacak vakit yoktu.
YES, YES. HE GOT THE CASH FOR IT... 'CAUSE THERE WASN'T TIME TO, UH, WRITE A CHECK.
Parayı nakit aldı çünkü çek yazmaya hiç vakit yoktu.
I wanted to bring you a present, but there wasn't time.
Sana bir hediye getirmek istemiştim, ama zamanım yoktu.
There wasn't much time to learn anything.
Bir şeyler öğrenecek kadar çok vaktim olmadı.
Wasn't there ever a time when you felt safe?
Kendini güvende hissettiğin bir zaman oldu mu?
Well, I wanted to change but there wasn't time.
Şey, üstümü değiştirmek istedim fakat zaman yoktu.
There wasn't time!
Zaman yoktu!
There wasn't much time left and he realized that he would have to return over familiar ground running to reach the point at which he could start all over again. "
Fazla vakti kalmamıştı tanıyıp bildiği topraklara dönerek yeniden başlayabileceği bir noktaya ulaşmak zorunda olduğunun farkına varmıştı. "
There was something else all the time, wasn't there?
Hep başka bir şey vardı. Değil mi?
There wasn't time not to.
- Yapmaması için neden yoktu.
Maybe this time there wasn't any failure.
Belki de hata oluşmamıştı.
We would have preferred a professional, of course... but there wasn't a qualified man anywhere near Tokyo... to get him there in time.
Tabii ki, bir profesyoneli tercih etmeliydik ama Tokyo yakınlarında, zamanında oraya ulaştırabileceğimiz vasıflı biri yoktu.
There wasn't time to make a new dress.
Yeni elbise dikmeye vakit yoktu.
- There wasn't much time.
- Fazla vakit yoktu.
There wasn't enough time.
Yeterince vakit yoktu.
No, there wasn't. By this time it was 5 : 00.
Evet ama, saat 5 olmuştu.
There wasn't much time.
Fazla zaman yoktu.
But I really trained well for this and I think it held me so there really wasn't any time that I didn't feel in control.
Ama buna çok hazırlandım ve sanırım idare edebildim. Kendimi kontrol dışı hissettiğim hiçbir an olmadı.
First time I seen it, there wasn't a mesquite tree on it.
İlk gördüğümde, bir tane bile meskit ağacı yoktu.
I should have phoned, but there wasn't time.
Bir telefon görüşmesi yapmam gerekiyor, ama zamanım yok.
There wasn't time
Zaman yoktu.
Only some weekends, like last weekend There wasn't much time So that brings the average down a bit.
Ama geçen hafta sonu yapamadım bu da ortalamamı düşürdü.
- There wasn't time.
- Zamanımız yoktu.
Anyway, there wasn't time so I got steaks with my ration stamps.
Neyse, zaman yoktu yiyecek kuponumla biftek aldım.
( man ) I think it was generally understood that the combat tour was 25 missions, because you'd be dead by the end of that time, so there wasn't any point in asking you to stay around any longer.
Sanırım genel itibariyle anlaşılmıştı ki yaptığınız muharebe sayısı, 25'ten ibaretti. Çünkü bu süre sonunda ölüyordunuz. Bu nedenle daha fazla sayıda görev alma gibi bir durum sözkonusu değildi.
( Rogan ) There wasn't much time to think.
Düşünmek için fazla vakit yoktu.
There wasn't enough time.
Zaman yetmedi.
There wasn't time to do it better.
Doğru düzgün yapmak için vaktimiz olmadı.
Mr. Janus wasn't there at that time, is that right?
Hiç değilse şimdi etrafta taksi ile niçin dolaştığını biliyorum.
Last night there wasn't time.
Dün buna vakit olmadı.
I was there, of course, but there wasn't much time for me to study.
Tabii ki, oradaydım, ama öğrenmeye pek vakit olmadı.
There wasn't time to tell you this morning.
Bugün sabah aceleden söyleyemedim.
There wasn't time...
Zaman yoktu...
There wasn't time to check for pluton poisoning.
Pluton zehirlenmesini kontrol edecek zaman yoktu.
There wasn't time to check for pluton poisoning.
Pluton zehirlenmesi için kontrol etmeye zaman yoktu.
- There wasn't time for a vote.
- Oylama için zaman yoktu.
- There just wasn't time.
- Yeterli zaman yoktu. - Zaman mı yoktu?
I was out in the boat and I decided there wasn't time to go for help, so I went after him.
Teknedeydim yardım isteyecek zaman yoktu, peşinden gittim.
There wasn't time to do much for her!
Onu için birşeyler yapacak zaman yoktu!
There wasn't any time.
Hiç vakit yoktu.
If you ask me fora straight answer then I shall say that, as faras we can see, looking at it by an large, taking one time with another, in terms of the average of departments, then in the final analysis it is probably true to say that at the end of the day, in general terms, you would probablyfind that not to put too fine a point on it, there probably wasn't very much in it one way orthe other.
Pekala Bakanım, madem benden direkt bir cevap bekliyorsunuz o halde şöyle diyebilirim, gördüğümüz kadarıyla geniş perspektiften baktığımızda, birini alıp diğerinin üstüne koyduğumuzda bakanlıkların genel uygulamalarını düşündüğümüzde son bir analiz yaparak şöyle diyebilirim ki genel koşullarda, günün sonunda şuna ulaşmanız kuvvetle muhtemeldir ki o kadar açıkça üstüne gitmeden öyle ya da böyle içine dahil olmamalı.
There wasn't time to tell me very much...
Bana anlatacak vakitleri olmadı...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]