English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ T ] / This one's on me

This one's on me translate Turkish

333 parallel translation
Of course... this girl, she's the only one I know who is not on the me side.
Elbette bu kız, benim tarafımda olmayan tek kişi.
- Well, there's only one thing to do if you want me in on this.
Bu işle ilgilenmemi istiyorsan yapman gereken tek bir şey var.
No, this one's on me, too.
Hayır, zaten ödemiştim.
Come on, let's make this one, me and you.
Hadi, dans edelim, sen ve ben.
- This one's on me.
- Bu da benden olsun.
I always say - and you can quote me on this one, boys - there's nothing succeeds like success.
Hep dediğim şu sözü yazabilirsiniz çocuklar : Başarı başarıyı getirir.
This one's on me.
Bunlar benden.
This house has ten rooms, two flights of stairs... and one woman to keep it all nailed down. JESSIE : That's me.
Bu ev iki katlı, on odası var... ve her şeyi yerli yerinde tutan bir kadın.
If I can keep his eye on me he'll still think there's one of us in this house.
Eğer dikkatini çekebilirsem birimizin hala içeride olduğunu sanacak.
This one's on me.
Bu benden.
I felt like... I started walking with these old, clunky shoes I had on... and this long dress, and I felt like I was about 45 years old... and I was an old, beat-up whore just walking down the st... down some city street someplace... with no place to go and no one to love me and not caring at all that anybody would rape me.
Kendimi 45 yaşında, ayağımda eski, hantal ayakkabılar üzerimde uzun bir elbiseyle sokaklarda gezen yaşlı, yıpranmış bir fahişe gibi hisset...
This one's, uh, kind of sour on me, you know? Uh...
Bunun sütü geldi üstüme, inanabiliyor musun?
There's only one law enforcement officer on this train and that's me and I order you to stop this train.
Aslında yüzbaşı buradaki yetkili kişi benim. Size bu treni durdurmanızı emrediyorum.
This man from New York seems pretty set on doing it- - the one who's coming out to see me.
New Yorklu şu adam oldukça kararlı görünüyor. Benimle görüşmeye gelecek olan adam.
This one's on me.
Bana kalmış.
Get down on this one and tell me how good it's goin'.
Bu işe başla ve bana ne kadar iyi gittiğini söyle.
There's a cop trying to put this one on me.
Beni bu işe sokan bir polis.
See this one of me, with a cheese roll on a cardboard plate?
Şuna baksana, mukavva levhanın önünde nasıl da sırıtmışım.
- This one's on me.
- Bu seferki benden.
Willets, stay with me on this one. Men work all day growing produce so the warden and the trusties could sell at below market value using the proceeds to buy more chili and soda which could be resold at an even greater profit.
Adamlar bütün gün üretim için çalışıyor... bu sayede cezaevi müdürü ve güvenilirler... ürünleri, daha fazla soda ve biber almak için... market değerininin altında satıyorlar... ki bunları daha yüksek kârla satabilme şansı varken.
I think this one's on me.
Sanırım bu üzerimde.
- This one's on me, Coach.
- Bu benden Koç.
- This one's on me, pal.
- Benden olsun.
You couldn't give me a pass on this one, Tony?
Bu defalık bir kıyak yapamaz mısın Tony?
But look, Ray, just to show you there's no hard feelings, this one's on me.
Ama bak Ray, sırf küslük olmasın diye, hesap benden.
Look, we'll keep this on for a while, and no one will hear me when I sneak out.
Bak, radyoyu bir süre açık bırakırız, böylece sıvıştığımızı kimse duymaz.
And I'll tell you what. If there's a man on this ranch who can keep up with me for one week, then I'll marry him.
Bu çiftlikte bir hafta, bana ayak uydurabilecek bir adam varsa, o zaman onunla evlenirim.
THIS ONE'''S ON ME, MR. TALBOT.
Bu seferki benden, Bay Talbot.
This one's on me, huh?
- Bu benden olsun, tamam mı?
Don't fuck with me on this one, Luis.
Sakın bana yanlış yapma Luis.
This one's on me. Five degrees, south-southwest.
Beş derece güney güneybatı.
- This one's on me.
Bazen boşuna vakit harcıyor.
Molly, there's no one on earth besides you who'd want this to be true more than me.
Molly, senden başka dünyada bunun doğru olmasını benden daha fazla isteyen biri olamaz.
This one's on me.
İçkiler benden.
Division will give me a lot of room on this one... to spare Jessup and the Corps any embarrassment.
Kurul bu olayda Jessup ve Askeriye'yi bir sıkıntıya sokmamak için bana bir hayli fırsat verecektir.
It comes back to me, and on this chart I design the page. That is page one and page two. Fine, Bob.
Üretkenlikte olmasa da yetkilendirme açısından hepimiz'benim bakış açım sizinkinden farklı'diyebiliriz.
so let me go out and clear this one issue out once and for all and let's move on to real issues, can we?
Öyleyse izin verin çıkıp hepimiz için şu konuyu tamamen açıklığa kavuşturayım ve daha gerçek konularla ilgilenelim, yapalım mı? Harika.
This one's on me.
O hesap bizden.
You'll help me out on this one?
Bu konuda bana yardımcı olacak mısın?
This one's coming on to me.
Üstüme geliyor.
But no, because I never go and make a big thing out of it, it's no big thing, and flaunt, like, "This one's on me!" like some bust-out asshole.
Gösteriş yapmama da. Ama ben salağın tekiyim. Doğal olarak kendimi arkadaşlarımla birlikte sanıyorum.
You're not pinning this one on me, rat boy.
Suçu üzerime yıkamazsan sıçan suratlı.
Come on. This one's on me.
Ben ısmarlıyorum.
This one's on me
Be benden
- This one's on me.
- Bu benden.
Well, there's that one shot of me on Splash Mountain that's relatively good, mainly because the rest of the log is going like this.
Aslında birisi beni Splash Dağları'nda çekmişti. Fotoğraf hoş sayılırdı çünkü kütüğün üstündeki herkes böyle çıkmıştı :
This one's on me!
Bende yetecek kadar var!
You'll have to trust me on this one.
Bana inanmalısın.
You know what? This one's on me.
Bunlar benden olsun.
Like this one time, they asked me to go on a double-date and I thought they were tards, because there's only one of me.
Hatta bir keresinde, ikisiyle beraber çıkmamı istemişlerdi ve onlara sapıksınız demiştim, çünkü ben tektim.
- This is the whole bottle. - This one's on me.
Bu insanlar da kim?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]