English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ K ] / Küçük john

Küçük john translate English

260 parallel translation
Küçük John!
Little John!
Küçük John, bir grup kur ve köyleri tara.
Little John, take a party and scour the country.
İşte küçük John da burada.
And there's little John.
Küçük John.
Little John.
Ben Küçük John.
I'm Little John.
Freddie ve Küçük John.
Freddie and little John.
Sana bir şey söyleyeyim Küçük John.
John-Boy, let me tell you something.
- Küçük John!
- Little John!
Robin Hood ve Küçük John ormanda yürüyorlar
Robin Hood and Little John walkin'through the forest
Robin Hood ve Küçük John ormanda koşuyorlar
Robin Hood and Little John runnin'through the forest
Bu sadece küçük bir oyundu, Küçük John.
That was just a bit of a lark, Little John.
Teşekkür ederim, Küçük John, ama davetli olmadığımıza eminim.
Thank you, Little John, but I'm sure we're not invited.
İşte orada, Küçük John.
There she is, Little John.
Oh, Küçük John, bu olamaz!
Oh, Little John, it can't be!
Başaracak, değil mi Küçük John?
He's gonna make it, isn't he, Little John?
Küçük John, bak!
Little John, look it!
- Bana Küçük John derler.
- They call me Little John.
Küçük John.
John-Boy.
Küçük John'un ne hissettiği hakkında söyleyebileceklerini düşündüm.
I kept thinking John-Boy would've said something... about how he felt.
Küçük John! Will!
Little John!
Saldırı davulunu çal, Küçük John!
Beat the drum for the attack, Little John!
- Çok yakıştı, Küçük John.
- That suits you, Little John.
- Haydi, Küçük John.
- Come on, Little John.
Küçük John, biz gidiyoruz.
Little John, we are leaving.
Uzaklaş, Küçük John.
Away, Little John.
- Küçük John.
- John Little.
İngiltere'de bizden daha güvenilir kimse bulamazsın, Küçük john.
There are none more trustworthy in England, John Little.
Yoksa sana "Küçük John" mu demeliyim?
Or should I call you "Little John"?
Yoksa Küçük John mu demeliyim.
Or should I say John Little.
O Küçük John'sa siz de...
If he's Little John, that makes you...
Evet, küçük bir çocukken meşhur John Cabal'i kendi gözlerimle görmüştüm.
Yes. I saw the great John Cabal with my own eyes when I was a little boy.
- Kücük John.
- John Little.
Kücük John haklı olabilir.
Maybe Little John's right.
John için hâlâ küçük de olsa cennete gitmesi için fırsat var.
Sometimes I think poor old John might make it to heaven yet.
Ama ben John'un yanında küçük kalırım.
But I'm small potatoes compared to John.
St. John's Wood'da küçük bir hastane.
- Where? In a small hospital in St. John's Wood.
Sevgili John'u küçük bir otel sahibinin elinden nasıl çekip aldığını mı anlattın?
That you saved dear old John from the hands of a grubby little hotel keeper?
Umarım ki küçük hediyelerim iyi niyetle ziyarete geldiğimi... açık yüreklilikle ifade edebilmiştir.
John...
Küçük Jimmy'nin alev alan motoru sayesinde, yarışın galibi John Milner.
And the winner of the race, thanks to little Jimmy's exploding engine, is John Milner.
John Adams'ın kaldığı küçük bir otelde kaldık.
We stayed in a little inn where John Adams slept.
John, benim kocam değil ve şey... zavallı küçük Ricky...
John, he's not my husband and uh.... poor little Ricky...
" Selamlar olsun Namı Kemal'e ve Küçük Turgut'a
" So three cheers for your Willy or John Thomas
Burası dünya değil John, sadece küçük bir parçası.
This is not the world, John, just the edge of it.
John Wilkes Both'un kullandığı cisten küçük bir mermi fırladı.
The small projectile from the derringer that John Wilkes Booth used
Robin Hood Küçük John'a dedi ki :
[Jazz Music plays] So Robin Hood says to Little John,
John küçük hissedar oldu, ve bu gerçekten hoşuma gitti.
John was just made junior partner, and I really like that.
Hani çiş edecektin? Küçük bir kız gibi kendini tuvalete kilitlemiştin.
Locking yourself in the john like a little girl!
John Küçük... Ormanın bekçisi
John Little bestman of the woods.
Senin arazine girdim bile John Küçük.
I've made it past the gate, John Little.
Doktorların, küçük Allen'ın, Onu duymayacağını söylemelerine rağmen, John Bubber, konuşmakta ısrar etti.
John Bubber insisted on talking to young Allen even though doctors discouraged it saying the boy couldn't hear Bubber's words.
Küçük kardeşim Paul ve ben elbette, denizdeki en iyi balıkçıların alabalık avcıları olduğuna inanıyorduk. John'un en sevdiği ise canlı sinekle avlanmaktı.
And we were left to assume, as my younger brother Paul and I did that all first-class fishermen on the Sea of Galilee were fly-fishermen and that John, the favorite, was a dry fly-fisherman.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]