Bildiğim tek şey translate French
1,025 parallel translation
Bildiğim tek şey elinde bir taşla bana yaklaştığı ve sonrada yerde yatıyor olduğu.
Il avait cette pierre. L'instant d'après, il était par terre.
Önceleri mesafeler hakkında bildiğim tek şey buydu.
C'est le seul type de distance que je connaissais avant.
Bildiğim tek şey, Jennie'nin burada vicdani gerçeği bulduğuydu.
Je savais juste que c'était ici que Jennie avait trouvé une vérité intérieure.
Bildiğim tek şey, eskiden beri çok bencil olduğum. Halâ da bencilim.
Tout que je sais, c'est que j'ai été trop égoïste et que je le suis encore.
Bildiğim tek şey, bir kadını kırmayacak güvende hissettirecek bir adamdı.
En tout cas, il n'était pas du genre à diminuer les femmes.
Bildiğim tek şey var, o da, sen ve fillerin.
La seule chose que j'aime chez toi, ce sont tes éléphants.
diğerlerine ne söylediğini bilmiyorum. bildiğim tek şey benimle konuştuğunda... beni seviyordun.
Je ne sais pas pour les autres, mais quand vous m'avez parlé, vous m'aimiez.
İnsan kendi işine bakmalı, bildiğim tek şey bu
Un homme ne doit jamais s'occuper des affaires des autres.
Ağaçlar hakkında bildiğim tek şey iyi kütükler olduğu.
Je sais juste que les arbres servent à faire des bûches.
- Bildiğim tek şey mutsuz olduğu.
- Je la sais malheureuse.
Elbette, ama bildiğim tek şey bu.
Oui, mais c'est tout ce que je sais.
Bildiğim tek şey bunun bir keşif gezisi olduğu. Senden daha fazla bir bilgim yok.
Mais en dehors du fait que c'est une reconnaissance, je crois que je n'en sais pas plus que vous.
Bildiğim tek şey bölüğün akşam 21'de kilisede toplanacağı.
Je sais seulement que la compagnie doit se réunir à l'église à 21 h.
Bildiğim tek şey, bu geceden sonra artık beni pek düşünmeyeceği.
Après ce soir, en tout cas, elle pensera beaucoup à moi.
İki gün önceye kadar, Charles'la ilgili gerçekten bildiğim tek şey, ismiydi.
Jusqu'à il y a deux jour, la seule chose que je savais de Charles, c'était son nom.
- Bilmiyorum. Bildiğim tek şey, burada çok korkunç şeylerin olduğu.
Mais il se passe, ici, des choses abominables.
Bildiğim tek şey bu! Doktor?
C'est tout ce que je sais faire.
Bildiğim tek şey Sara.
Je ne savais qu'une chose, Sara :
Bildiğim tek şey, geminin beni aramaya başladığı.
Puis j'ai reçu un appel du vaisseau.
Onunla mutlu muyum, bilemiyorum, bunu size söyleyemem ama bildiğim tek şey onsuz yaşayamayacağım.
Je ne peux pas vous dire si je suis heureux avec elle... mais ce que je sais, c'est que je peux pas vivre sans elle.
Bildiğim tek şey kendimi suda bulduğum.
Puis je me suis retrouvée dans l'eau.
Lanet olsun, bildiğim tek şey çok sıcak olduğu.
Il fait trop chaud, je le savais.
Bildiğim tek şey, sizin kaprisiniz ve buna inanamıyorum!
Parfaitment! Je suis pas au courant de vos simagrées, et j'en suis fier!
Bildiğim tek şey var, 17 sayısı onu fazlasıyla üzmüştü.
C'est là que j'ai su que le nombre 17 lui inspirait une véritable terreur.
Bildiğim tek şey, Jim... Hayat daha önce gördüğüm hiçbir şeye benzemiyor.
c'est que la vie ne ressemble à rien d'autre.
Bildiğim tek şey, önce öfkelenmeniz gerektiği.
Vous devez d'abord vous mettre en colère!
Kesin olarak bildiğim tek şey bu. Nihayetinde, bir atın düşünüşü bana çok yabancı.
Je sais seulement que je ne saurai jamais ce qui se passe dans la tête d'un cheval.
Bu yapmayı bildiğim tek şey. Fakat işe yarıyor. Biliyorsun.
Mais ça marche, et tu le sais, n'est-ce pas?
Bildiğim tek şey orduda olamayacağım. - Yurt dışına gideceğim.
Je porte cet uniforme depuis dix ans.
Oysa benim tek bildiğim şey... I bölüğünün üçüncü müfrezesinin ikinci takımında olup bitenler...
Et moi, je ne sais que ce qui arrive au 2ème groupe de la 3ème section.
Senin hakkında tek bildiğim şey küçük bir oğlu olan evli bir kadın olduğun.
Je sais de vous que vous êtes mariée et avez un jeune fils.
Bakın Bay Jefferies, okumuş bir kadın değilim ama bildiğim tek bir şey var.
Écoutez, M. Jefferies. Je n'ai pas fait d'études, mais je peux vous dire une chose.
Bildiğim tek bir şey varsa, o da uygun giysileri giymektir.
Une chose que je sais très bien faire, c'est porter les vêtements adaptés.
Bildiğim bir tek şey var. - O tımarhaneye dönmeyeceğim.
Je ne remets plus les pieds dans cette ménagerie.
İnanın bana hanımefendi, hakkında hiçbir şey bilmiyorum tek bildiğim bununla yaşadığı.
Madame, croyez-moi, je ne connais rien de lui, sauf qu'il tient particulièrement à ceci.
Tek bildiğim polisin geldiği ve bir şey bilmediğini söylemesi.
L'inspecteur de police est venu et a dit qu'il ne savait rien.
Şey, geçen gün arka bahçede Bonnie ile oynarken olmuştu birden şiddetli baş ağrısı saplandı ve sonra tek bildiğim yani bir de baktım sabah olmuş.
L'autre jour, par exemple, je jouais avec Bonnie. Et tout à coup, j'ai cru que ma tête éclatait... puis je ne sais plus.
Benim tek bildiğim hava üssü buraya gelmeden önce her şey yolundaydı.
Ce que je sais, c'est qu'avant l'arrivée de la base, tout allait bien.
Her ne olduysa, tek bildiğim bize kederden başka bir şey getirmediğiniz.
Vous n'apportez ici que le malheur.
Bildiğim tek bir şey var.
Je sais une chose.
Bir tek bildiğim şey var. O da araba kullanmak.
S'il y a une chose que je sais faire, c'est conduire une bagnole.
Bildiğim tek şey bu.
C'est ma seule expérience.
Şey, evet. Tek bildiğim kılıcın nasıl saplanacağı.
Disons que... je suis un battant.
Kısacası, hayat hakkında tek bildiğim şey bu.
En somme, la seule chose que je sais,
Bu olayı tam olarak anlayamıyordum ama tek bildiğim, bunun özel bir şey olduğu ve kimsenin görmemesi gerektiğiydi.
Je ne savais pas à quoi servait cette partie de moi. Je savais seulement qu'elle était privée, ne devait être vue par personne et que je ne devais en parler à personne.
Şey, tek bildiğim, onun büyüleyici olduğu.
C'est fascinant.
Şey, tek bildiğim... masanın başında ayakta duruyordum, şarap dağıtıyordum... o sırada aksanlı küçük toparlak bey, tuzu öne doğru itti, ve ah, bu bey de biberi dışarı itti, ve çok geçmeden onlar masadaki her şeyi itiyorlardı,
Pendant que je leur versais du vin, le gros monsieur avec un accent a avancé la salière, puis ce monsieur a avancé la poivrière. Ils se sont mis à tout déplacer, je ne savais pas ce qu'ils faisaient.
- Bildiğim tek bir şey var.
Qui est le faussaire?
Tek bildiğim şey, bu olayın saygın bir kanalın itibarını zedeleyeceği.
Tout ceci viole les canons d'une télévision respectable.
Tek bildiğim şey, seni aklımdan çıkaramadığım.
Je sais juste que je n'arrête pas de penser à toi.
Tek bildiğim şey, ondan vazgeçemeyeceğim.
Je sais qu'elle m'obsède.
seyirciler 18
şeyde 37
şeydi 22
şeyden 21
şey yani 16
seyredin 30
şey evet 24
şey için 42
şey gibi 140
şeytan mı 26
şeyde 37
şeydi 22
şeyden 21
şey yani 16
seyredin 30
şey evet 24
şey için 42
şey gibi 140
şeytan mı 26
şeyy 181
şeye benziyor 18
şey ben 70
şey mi 23
şey efendim 19
seyret şimdi 29
seyir subayı 22
bildin 69
bildiğiniz üzere 22
bildiniz 17
şeye benziyor 18
şey ben 70
şey mi 23
şey efendim 19
seyret şimdi 29
seyir subayı 22
bildin 69
bildiğiniz üzere 22
bildiniz 17