English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ Z ] / Zamanımız bol

Zamanımız bol Çeviri Fransızca

79 parallel translation
Zamanımız bol.
L'éternité est devant nous.
Zamanımız bol.
On a tout le temps.
- Acele etme canım, zamanımız bol.
Prends ton temps.
- Tabi, zamanımız bol nasıl olsa! Tatile çıktık.
Mais bien sûr, on a le temps.
Şu an sükunet var ve zamanımız bol.
En ce moment le secteur est calme et rien ne presse.
Elbette. Zamanımız bol.
Bien sûr.
Zamanımız bol.
Ça peut attendre, puisque tu vas coucher ici.
Zamanımız bol demek ki.
On a tout le temps.
Zamanımız bol.
Il y a toute sorte de temps.
- Nasılsa zamanımız bol değil mi?
- On a tout le temps.
Onun işi hemen bitmeyeceği için zamanımız bol.
Il était temps qu'Ella se décide à réorganiser sa vie.
Telaş etme, zamanımız bol.
Pas de panique, on a le temps.
Zamanımız bol mu?
On a le temps, Shahmard?
Zamanımız bol, en baştan başlayabilirsin.
- On a le temps! Si tu commençais du début.
Zamanımız bol
C'est le paradis
- Zamanımız bol.
On a tout le temps.
Yarın dedikodu için bol zamanınız olacak. Yatağa gelsen iyi olur hayatım.
Nous aurons le loisir de parler demain.
Nasılsa zamanımız bol. Hoşça kal, tatlım.
Salut, chérie.
Bol bol zamanımız var.
On a le temps.
- Bol bol zamanımız olsa olurdu.
Oui, si nous avions le temps.
Zamanımız var. Zamandan daha bol bir şeyimiz yok, değil mi Kaptan?
On a tout le temps du monde, pas vrai, capitaine?
Geleceğinizi biliyorduk, parayı kasabadan çıkarmak için bol zamanımız oldu.
Nous savions que vous viendriez. L'argent a été sorti de la ville.
Limandan çıktıktan sonra, tanışmak için bol bol zamanımız olacak Bay Kyle.
Après avoir quitté le port on aura le temps de faire connaissance.
Bol bol zamanımız var.
On a tout notre temps.
doğru, zamanımız bol.
Ceux qui reniflent le parfum soporifique perdent connaissance pendant deux jours.
Onu boğulmaktan kurtarmak için kafasını bulaşık suyundan çıkardığımız zamanı hatırlıyor musunuz?
Si on ne lui avait pas sorti la tête de son bol d'eau, il se serait noyé.
Nick, bol bol zamanımız var.
Une autre fois.
Hatalarımızı tekrarlamak için çok bol zamanımız var. Bir sonsuzluk.
Nous avons du temps en abondance, une éternité... pour répéter nos erreurs.
Phoebe, Mısırlı köle bir kız olduğu hikayeyi anlatsa bile yine de geriye bol zaman kalacak demektir....
Ils vont bavarder, papoter... et même si elle dit qu'elle a été une esclave égyptienne... on aura encore le temps.
Onlar gelmeden önce anlaşmayı bitirmek için bol bol zamanımız var.
On aura tout le temps de conclure le marché avant.
Biliyormusun, O Red'i rahatsız ettiği kadar beni rahatsız etmiyor... ve onun zamanı bol, yılbaşının gelişi... ve yanlızca yarım gün çalışması.
C'est surtout Red qu'elle embarrasse. Il est déjà assez tendu, avec Noël qui approche et son travail à temps partiel.
Cinayet kurbanımızın zehir raporunu yolladığım zaman bol miktarda buldum.
L'examen toxicologique en a révélé un taux élevé dans le corps de la victime.
Bana geleceği düşünmem için bol bol zaman verdiniz. Ne yaptınız?
Vous m'avez laissé le temps de penser à l'avenir.
İşten el çektirildiğimize göre bol bol zamanımız var.
On a le temps, maintenant qu'on est en disponibilité.
Daha sonrası için bol zamanımız olacak, ne demek istediğimi anladın mı?
Il faut en garder pour la suite...
Nasıl olsa zamanımız bol.
Il n'a pas l'air très intelligent et il n'a rien à cacher.
Siz olmasaydınız, bu iyi insanları hiçbir zaman tanıyamayacaktım. Bol şans, çocuğum.
S'il n'avait pas été pour vous, nous n'aurions jamais rencontré ces personnes
Zamanınız var mı? Bende zamandan bol bir şey yok.
J'en ai même de trop.
- ve Yeni Sanat müzesi şehir merkezinde... demek arabanın 6 : 30'da orada olması gerek... ki trafikte beklemek için bol bol zamanımız olsun.
"Que le soleil brille longtemps sur vous..."
Buna bakmak için daha sonra bol bol zamanımız olur.
Écoute, nous auront tout le temps d'étudier ça plus tard.
Biliyor musun, Küba'da her zaman gün ışığımız bol oldu.
Tu sais, à Cuba, nous avons toujours eu beaucoup de soleil.
Beyler, Palace Del Sol'da sorularınıza cevap vermek için bol zamanımız olacak.
Messieurs, il y aura amplement de temps pour répondre à vos questions au Palace Del Sol.
Marwan'ın yanına gitmemiz için hâlâ bol miktarda zamanımız var.
Nous avons encore tout le temps pour rejoindre Marwan.
Bunu avukatımıza açıklamak için oldukça bol zamanımız olacaktır.
On va s'amuser à expliquer ça à notre avocat.
Clark, zamanımız çok bol sanıyoruz sonsuza dek yaşayacağımızı sanıyoruz, ama bu doğru değil.
Clark, on croit avoir toute la vie devant soi, on croit qu'on va vivre éternellement, mais ce n'est pas vrai.
Bu, bol zamanımız olduğunda konuşulacak bir mesele. Şimdi herkesin bir yerlere yetişmesi gerekiyor.
Eh bien, c'est une conversation qu'on devrait reprendre lorsqu'on aura plus de temps, parce que là, tout le monde doit se préparer pour le travail et l'école.
Bunları konuşmak için bol bol zamanımız olacak.
- On parlera plus tard.
Bunun için, dinlenmek için bol zamanımız var.
Là, on pourra enfin se reposer.
Ama önemli değil. Seni kodeste ziyaret ettiğim zaman birbirimizi tanımak için bol zamanımız olacak.
Mais t'inquiète, on aura le temps de faire connaissance quand j'irai te voir en taule.
- Spor salonundaydım. - Dokuzda çıkmışsınız. Bu durumda ofise dönüp Bob'u öldürmek için bol bol zamanınız olabilir.
Vous êtes partis à 21h00, ce qui vous a donné largement assez de temps pour retourner à votre bureau et tuer Bob.
Yakalamak için bol zamanımız var. İlk ışıkta yola çıkacağız.
On a le temps de le rattraper, on partira à l'aube.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]