English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ A ] / Ama bak

Ama bak Çeviri Portekizce

14,534 parallel translation
Ama bakın, Mason'ın ortaya çıkabileceği her yeri izlemeye çalışıyoruz.
Mas, olha, estamos a tentar cobrir cada sitio onde o Mason pode aparecer.
Kimsin ya da ne tür bir oyun oynadığını sanıyorsun, bilmiyorum ama bak, ne diyeceğim.
Não sei quem tu és nem que tipo de jogo achas que estás a jogar. Mas adivinha.
Alıştırma yaptığını kabul ediyorum ama bakın ne kadar kolay bir hareket.
Admito que tenho prática. Mas olhem como o movimento é simples.
Ama bak ne diyeceğim, beni buraya sen çağırdın yani bir planın varsa anlat da dinleyelim.
Mas chamaste-me até cá. Por isso, se tiveres outro plano, conta-me.
Ama bak ne diyeceğim, benim onların korumasına ihtiyacım yok.
Sabes, eu não preciso da protecção deles.
Bak biliyorum şu an öyle gözükmüyor ama başından geçen şeyler seni daha iyi yapıyor, ve etrafında seni daha iyiye götürmek isteyen insanlar var.
Eu sei que pode não parecer, mas aquilo por que estás a passar vai melhorar. E há pessoas à tua volta dispostas a fazer-te chegar a essa parte.
Bak Cami. Biliyorum öyle hissetmiyorsun ama başından geçen şeyler...
Cami, eu sei que pode não parecer...
Bak, yeni kitabinda Ezra'ya yardim ediyordum ama biraz endiseliyim.
Olha, ando a ajudar o Ezra com o novo livro dele e estou um bocado preocupada.
Bak, bana sehir disina çikacagini söylememisti ama kitabinin siradaki bölümünü bitirdigini biliyorum ve o sayfalari patronuma göndermeden önce benim incelemem gerekiyor.
Olha, ele não me disse que ia sair da cidade, mas... eu sei que ele terminou o capítulo seguinte do livro e eu devia rever as páginas antes dele as enviar por e-mail à minha patroa.
Bak, Ashley gecikecek ama yine de biz olaya giris yapabiliriz.
Olha, a Ashley está atrasada, mas ainda podemos ir a pé ao evento. - Está bem.
Bak üzgünüm. Ne olduğunu bilmiyorum ama bir daha asla olmayacak.
Desculpa, não sei o que aconteceu, mas não voltará a acontecer.
Ama biz gelmeden çok önce Blanca o çocuklara bakıyordu.
Mas a Blanca ja cuidava deles muito antes de aparecermos.
Kontrol ettiğini sanıyorsun, kontrol ettiğini söylüyorsun ama gözlerine bakınca anlıyorum.
Pensas que consegues, dizes que consegues, mas consigo ver nos teus olhos.
Eskiden sendim ya da sen eskiden bendin güçlü, kendinden emin, esmer ama hepsini süper kahramanı oynamak için elinin tersiyle itmişsin ve şimdi haline bak.
Eu era tu, ou tu eras eu, forte, confiante, morena. Mas desperdiçaste isso tudo para brincares de super-herói. E olha para onde isso te levou.
Bak, benim için uzun zaman olduğunu biliyorum ama bu hala iyi bir şey değil, değil mi?
Há já um tempo que não faço isto, mas isto não é coisa boa, certo?
Aynen, ama uydu sinyallerine, termal görüntü verilerine ve ley hatları haritasına bakınca sanırım Darhk Sky Ormanı tarafında bir yerleşkede.
Torna-se mais difícil localizá-lo. Depois de cruzar dados dos satélites, imagens térmicas e as Linhas de Ley, penso que o Darhk está nas Florestas Sky. Está?
Hadi ama. Onun bakış açısından baktığında mantıklı gelebiliyor.
Faz sentido se olhares pelo lado dela.
Bak, hepimizin hüzünlü hikayeleri var ama insanları öldürmek çözüm değil.
Querida, todos temos histórias tristes, mas matar não resolve nada.
Takımı bıraktım çünkü Oliver'la beraber çalışmaya katlanamıyordum ama şimdi dışarıdan bakınca herşeyi daha farklı algılıyorum.
Sai porque não aguentava trabalhar com o Oliver, mas agora que estou fora, olho para a vida de uma maneira diferente.
Bak. Bunu söyleyeceğimi hiç düşünmezdim ama Black Canary olmandan mutluyum yaptığın bütün o iyi şeylerden dolayı mutluyum ve onların sana getirdiği iyi şeyler için mutluyum ama bu işi kabul etmenin o maskeyi sonsuza kadar çıkarman anlamına geldiğini bilmen gerekir.
Nunca pensei em dizer isto, mas estou feliz por ser a Canário Negro, estou feliz pelo bem que vem fazendo, estou feliz pelo bem que fez-te, mas precisas saber que ao aceitares esse trabalho, vais tirar a máscara para sempre.
Bakın, bu size mantıklı gelmeyecek, biliyorum ama bunların hepsi o şey yüzünden.
Sei que isto não fará grande sentido, mas isto tem tudo a ver com aquilo.
Söyledin bile ama anlatmaya çalıştığım şey şu bak. Rubicon'un şifresini kırmaya çalışmaktansa...
A questão é : em vez de burlares a criptografia do Rubicon...
Bak, buna üzgünüm. Ama annem artık evde bir başına kalamaz dedi.
Ouve, lamento, mas a minha mãe disse que ele já não pode ficar em casa sozinho.
Bak, dolandırıldığın için üzgünüm. Ama insanlara böyle davranamazsın.
Lamento muito que tenhas sido burlado, mas não podes tratar assim as pessoas.
Bak, her zaman üstüne vardığımı biliyorum. Ama evimizde görüşünü önemsediğim tek kişi sen olduğun için.
Ouve, eu sei que te ando sempre a chatear, mas isso é porque tu és a única pessoa nesta casa cuja opinião significa mesmo alguma coisa para mim.
Gençken hayatımda yapmak istediğim bir sürü şey vardı ama artık 46 yaşındayım ve hayatım boyunca tüm yaptığım Joe'nun bakımıyla ilgilenmekti.
É que quando eu era nova, tinha tantas coisas que queria fazer com a minha vida, mas agora tenho 46 anos e tudo o que já fiz foi tomar conta do Joe.
- Bak, geçen gece harikaydı ama bir hataydı.
Ouve, a outra noite foi óptima, mas... foi um erro.
Bakın, sizden çaldığımız için çok üzgünüz ama şimdi hepsini geri aldınız işte. Yani aramız iyi, değil mi?
Ouçam, lamentamos muito que vos tenhamos roubado, mas agora já têm tudo de volta, por isso... está tudo bem, certo?
Ben onu bunu bilmem ama şortundaki şu çıkıntıya bir bakın.
Não sei nada acerca disso, mas olhem para aquela protuberância nos calções dele.
Bak, Gretchen, sana o mektubu yazdığımı biliyorum Ve o zamanda ciddiydim. Ama o ta 20 yıl önceydi!
Ouve, Gretchen, eu sei que te escrevi aquela carta, e naquela altura eu falava a sério, mas... isso foi há 20 anos!
Bak, çılgınca geldiğini biliyorum. Ama cidden bu kızla aramda bir bağ var gibi.
Ouve, eu sei que é de malucos, mas eu sinto mesmo uma ligação com esta mulher.
Ama şuna bakın. Birincilik derecesi.
Mas, vê, primeiro lugar.
Bak, gitmem gerek ama sana kartımı verebilir miyim?
Olha, tenho de ir, mas... Posso dar-te o meu cartão?
Bak, istediğin kadar Boss Hogg gibi davranabilirsin ama bu kızın kan kaybından ölmesine izin veremem. Bak ne diyeceğim, ben arabama biniyorum ve kızı hastaneye götürüyorum.
Pode-se armar em chefe como quiser, mas não vou deixar esta miúda a sangrar até à morte, então vou voltar para o meu carro e levá-la ao hospital.
Bak... Doğüstü şeylerin senden çok şey aldığını söyledin, ama şunu unutma doğaüstü şeyler sana birçok iyi şey verdi.
Ouve... sei que disseste que o sobrenatural tirou muito de ti, mas precisas de te lembrar que ele te deu muita coisa boa, também.
Sırf hamileyim diye okulu bırakacağım sanıyor ama bırakmayacağım. Ama onun da çocuğu olursa çok daha kolay olur çünkü zaten kendininkine bakıyor olacak. Ben okuldayken benimkine de bakar.
Ela acha que porque engravidei, vou largar a escola, o que é óbvio que não, mas se ela tiver o bebé, será muito mais fácil, porque já vai estar a cuidar de um, pode cuidar do meu enquanto eu estiver na escola.
Bak kırgın olduğunu biliyorum ama firmanın bizim hiç olamayacağı kadar kaynağı var.
Façam-nos ver isso.
Altın işlemeler, Şam işleri ve pahalı sanat eserleri ile... donatılmış 600 metrekarelik bir dairede yaşayan... ama engelli bir çocuğa bakıcılık yapmaya da... vakit ve enerji bulan bir adam hakkında ne denilebilir?
- com sauna particular... - Tonto do... e uma mesa de bilhar, rodeado de tapeçaria fina, ornamentos, damascos e obras de arte caras, mas que também dedica tempo... e energia, às noites, para tomar conta de um rapaz incapaz.
Bak, 100 erdem rozeti olan eski bir Eagle İzcisi olarak ki önemli bir şey değil elbet ama ilk kural hep aynı yerde kalmaktır.
Olha, como ex-lider escuteiro Águia com mais de 100 medalhas de mérito... não é nada demais... a primeira regra do perder-se é ficar no mesmo sitio.
Bak, ikimiz de imkânsız bir duruma adapte olmaya çalışıyorduk ama sen bir üniversitede hoca değilsin, ve ben kesinlikle bir kütüphaneci değilim.
Estamos os dois a tentar adaptar-nos a uma situação impossivel. Mas tu não és um professor do liceu, e definitivamente eu não sou uma bibliotecária.
Evet, şimdi normal... Ama hala yoğun bakımda...
Sim está estável agora mas ainda está na UTI.
Bak, sadece anlamsız olması değil ama belki hiçbir anlamı yoktur, çaktın?
Não é só não fazer sentido. Talvez... Não signifique mesmo nada, sabes?
Dininize başka türlü bakıyorum ama yine de tehlikeli.
Vejo-a de outra forma, mas ainda assim, perigosa.
Bak, olmuyor ama ben...
Ouça... não. Eu não...
Bakıcımızın, komşularımızın.
A nossa ama, os vizinhos...
Ama onların gözlerine bakınca istekli olduklarını görüyorsunuz.
Mas se os olharmos bem nos olhos, vemos que estão a morrer.
Bak, imajını temizlemene sevindim sorunlardan uzaklaşıp tamamen profesyonel bir sezon geçirmene. Ama sen büyümeye karar verdiğinden bu yana işler aptallaştı.
Ainda bem que limpaste a tua imagem e não tiveste problemas durante uma época inteira mas isto anda chato, desde que decidiste crescer.
Ama eğer arkadaşlar arasından düşman bulmaya bu kadar kararlıysan o zaman Marcel'e bak.
Se queres encontrar o inimigo entre os amigos, o Marcel é o teu homem.
Bak, senin katılmak için sebebin olduğunu biliyorum alınmak yok ama, artık gizli olduğunu düşünmüyorum.
Eu sei que tiveste os teus motivos para juntar-te aos Strix. Não leves a mal, mas começo a pensar que não estás mais clandestino.
Bak, Marcel son zamanlarda gamsız bir baba gibi davranıyor olabilir ama sonunda hep çıkıyor ortaya.
Ouve, eu sei que o Marcel tem sido um pai muito ausente, mas acaba sempre por cumprir a parte dele.
- Bak, anlıyorum beni geri getirmek istiyorsun, ama bu şeytanla pazarlık demek.
- Sei que me queres de volta. - Mas é um trato com o demónio.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]