English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ A ] / At one time

At one time translate Turkish

5,989 parallel translation
And that gem of a fellow you've got in custody has looked at all of them at one time or another.
Yüzlerce. Ve gözaltında tuttuğunuz o cevher hepsini ziyaret etmiş.
Yeah, it's true that, at one time, I was intimate with her.
Evet, doğru, bir ara onunla yakınlaştığım oldu.
We-well... at one time, maybe.
Bir zamanlar, belki.
Yes. Mr. Roja, at one time, worked for Mr. Bishop.
Evet, Bay Roja, bir sefer Bay Bishop ile çalışmıştı.
- Chosen at one time.
- Bir defa seçilmiş.
It's just I find it quite hard to keep more than a single thought in my head at one time.
Aklımda tek seferde birden fazla düşünce tutamıyorum. Belki de gidip yatmalısın.
Um... I, um, er have trouble managing too much, er, sensory input at one time and in this instance there was the whole tongue thing and you were touching my leg at the same time and I can't be completely certain but it's possible I just had an orgasm.
Ben duyusal girdilerimi tek seferde kontrol etmekte sorun yaşıyorum bu örnekte de, bu dil şeyi falan ve aynı anda ayaklarıma dokunman ve tam emin olamamakla birlikte sanırım orgazm geçirdim.
What then - - we move on to the next one and we save the world one bloodbath at a time?
Peki sonra? Sonrakine ilerliyoruz ve adım adım dünyayı mı kurtaracağız?
One battle at a time, you know?
Bir seferde bir kavga tamam mı?
Mr. Malone, I don't appreciate you using my chambers to testify, and he may not have proof, but if one client leaves his firm and their charges miraculously disappear, you're looking at more than sanctions. You're looking at jail time.
Bay Malone odamı tanıklık için kullanmanızı tasvip etmiyorum ve onun kanıtı olmayabilir ama eğer bir tane bile müşterisi ayrılır ve suçlamaları birdenbire düşerse sadece müeyyide ile değil hapis ile karşı karşıyasın demektir.
- What? I thought you said what happened at the dance was a one-time thing.
Danstaki olay tek seferlikti demiştin sanıyordum.
Look at me. I'm gonna ask you one more time.
- Bana bak, sana bir kez daha soracağım.
I'll take your statements now, one at a time.
Ayrı ayrı ifadenizi alacağım.
A lot of people take it apart and will eat one piece at a time.
Birçok insan ayrı almak, parçalamak ve tek başına yemek istiyor.
Elodie, you have been a wonderful friend at a time when I really needed one.
Elodie, gerçekten arkadaşa ihtiyacım olduğunda sen yanımda oldun.
One thing at a time.
- Her şey sırayla.
Isles. One step at a time, susie.
- Küçük adımlarla, Susie.
One step at a time.
Küçük adımlarla.
We can barely face these guys one at a time.
Ancak bir sefer bu adamlarla karşılaşabilirsin.
And unlike you guys... we weren't tossed together overnight, we came together one at a time.
Ve sizin gibi bir gecede toplanmış bir ekip değildik. Birer birer toplandık.
There's one working restroom at this time.
Şu an bir tuvalet çalışıyor.
You also are acquainted with a Professor Richard Lavro who traded his office at Harvard for one in Stalin's atomic research division, an association you misrepresented the last time we met.
Ayrıca Profesör Richard Lavro'yu da tanıyorsunuz. Kendisi, Harvard'daki odasından Stalin'in atom araştırması birimi için feragat etti. Son görüşmemizde bu tanışıklığı farklı anlatmıştınız.
M-my family's sold... some soldiers I met at a place one time, and I can teach you.
Ailemin askerlerinden... Bir keresinde bir yerde tanıştığım askerler öğretmişti. Ben de sana öğretebilirim.
Let's go through these sexts one at a time.
Bir sefer de bu mesajlar üzerinden gidelim.
One miracle at a time.
Teker teker mucize yaratalim.
Had himself a sazerac one time at the St. Charles Hotel.
St. Charles Otelinde sazerac içmişti bir kere.
I remember this one time, he hit this, like, nasty chip shot.
Bir keresini hatırlıyorum da çok kötü çip atış atmıştı.
One thing at a time, Don Juan.
- Her şey sırayla Don Juan.
Oh, the one where you and Heather sold her as a surrogate mother to three different couples at the same time.
Hani Heather'ı taşıyıcı anne olarak aynı anda üç çifte birden sattığınız.
All we can do is address them one day at a time.
Tek yapabileceğimiz günbegün bunların üzerinde durmak.
So far we have only one isolated civilian case connected to a woman, a tourist, staying at a downtown hotel, but we think we got to her in time.
Şimdiye kadar yalnızca bir tane yalıtılmış sivil vakamız var. Bir kadınla temas kurulmuş, bir turistle. Şehir merkezinde bir otelde kalıyormuş ama sanıyoruz zamanında ulaşabildik ona.
One at a time, you numbskulls.
Teker teker, sizi mankafalar.
Louis - and the one time that I do something... you don't cover it up at all.
- Louis- - Ve ben tek bir şey yaptığımda örtbas etmedin bile.
I date one guy at a time, and more often no guy at a time, which is why we need...
Aynı anda tek kişiyle olurum ve çoğu zamanda hiç kimseyle olmam ki bu yüzden de -
And if indeed one of them received this scarf, it was in all likelihood many years ago, so, one step at a time.
Ve içlerinden biri bu atkıyı almış olsa bile, büyük ihtimalle bu uzun zaman önceydi. Bu yüzden... Yavaş yavaş.
One step at a time.
Yavaş yavaş.
You put your pants on one leg at a time.
Pantolonunuzu bir seferde tek bacağınızla giyiyorsunuz.
- One at a time? - Yeah.
- Teker teker mi yarışacağız?
I think everybody always wants to be someone else at one point in time.
Kim başka biri olmak istemez ki? Bence herkes hayatında en az bir defa başka biri olmak ister.
I guess one step at a time.
Sanırım... Adım adım söyleyeceğim.
They allow one visitor at a time, unless there's a special reason.
Aynı seferde tek bir ziyaretçiye izin var eğer özel bir neden yoksa.
With all due respect, Director, you want me to make a choice between a traitor and one of my own, I'll take the shot every time.
Saygısızlık etmek istemem müdürüm ama bir hain ve ekibimden birisi arasında tercih yapmamı isterseniz her zaman o atışı yaparım.
Well, one time at Bristol Farms, Ben Affleck and I did reach for the same bunch of grapes.
Bristol Farms'dayken Ben Affleck ile aynı üzüm salkımından yemiştik.
- Me, too! - Huh? - One time I was at a rave and I stared at a strobe light so long I forgot how to whistle.
Bir keresinde, çıldırdığım bir vakit stroboskopa o kadar uzun süre baktım ki nasıl ıslık çalınacağını unuttum.
That thing's gonna eat its way through the heart of the city, one poor wretch at a time, unless I stop it.
O şey onu durdurana dek yiyerek her seferinde bir zavallıyla şehir merkezine varacak.
We've been at this a long time, you and I, but I'm always one step ahead.
Seninle birlikte uzun zamandır bu işin içindeyiz ama ben hep bir adım öndeyim.
So... one step at a time.
Yani... Adım adım ilerleyeceğiz.
In one hour's time you'll get a call through your work to attend a pick-up at Burton Road tram station.
Bir saat içinde işin esnasında Burton Karayolu tramvay istasyonundan bir çağrı alacaksın.
I've neither the time nor energy to run you through the plumbing on this one and while Poulson is a thoroughly lovely bloke, albeit with a terrible case of halitosis, everyone knows that the only reason he got a seat at the big table is'cause he supported the PM on the Clean Energy Bill.
Ne zamanım ne enerjim var, bunu araştırmana müsamaha göstermek için ve de Poulson iyiden iyiye adam olurken gerçi ağzı leş gibi koksa da herkes büyük masada sandalye kapmasının sebebini Temiz Enerji Beyannamesi'nde, Başbakan'a arka çıkmasından dolayı olduğunun farkında.
Right, one day at a time, Like every other parent in here with a sick kid.
Aynen günün birinde her hasta çocuğun ailesinin yapacağı gibi.
I was eating one at the time.
O sırada bir çikolata parçacıklı kurabiye yiyordum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]