English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ B ] / Break time

Break time translate Turkish

1,307 parallel translation
It's our break time.
Mola vaktimiz.
- John, break time's over. - Yay!
John, molan sona erdi.
Break time!
Mola!
Do it on break time.
Arada iç.
Tell her break time is over. I'm starving!
Söyle ona molası bitti.
Wait until after break time.
Teneffüs bitene kadar bekle.
It's time to break the cycle.
Kısır döngüyü kırma zamanı geldi.
And to break him of this habit, being as hip to child psych as she was Mimi started referring to him as Igby every time he lied.
ve onu bu alışkanlığından vazgeçirmek için, çocuk psikoloğunun tavsiyesiyle Mimi, her yalan söylediğinde ona Igby dedi.
Every time we have a break, he comes...
Ne zaman bir ara olsa, buraya gelir.
I'm having a hard time believing the vision meant I was to come here... -... and break up a bar fight.
İmgelemin, buraya gelip bir bar kavgasını ayırmak için gönderildiğine pek inanmıyorum.
Hunting out the time to let my soul to fly to break the chain of love and hate to set us free again.
Karanlığın kapısında oturup kendimle konuşuyorum, bu aşk asla ölmez.
People break out of prison all the time.
Hapisaneden kaçanlar hep olur.
- From the time we break in, 30 seconds.
- Girmemizden itibaren 30 saniye.
Well, bossanova, although rosey'd been saving herself for a nice big Magog worldship lunch, I'd say a universe-crunching dimensional time tunnel qualifies as a break-glass-in-emergency kind of emergency, so, in short, rosey's ready to rumba.
Şöyle diyeyim büyük patronum Rosey kendini büyük Magog dünya gemisi için saklıyor olsa da evren yok edici boyutsal bir tünel için acil durumda "acil durumda camı kırınız" koşulunu yerine getirebilecek durumda.
Well, maybe it wasn't the best time to break up with her, but...
Belki ondan ayrıImak için en uygun zaman değildi ama...
You have to break the bones every four to six hours a quarter millimeter at a time.
Her 4 ile 6 saat arasında, her seferinde çeyrek milimetre kazanmak için kemikleri kırmak zorundasın.
Well, at least you didn't break anything this time.
En azından bu kez bir şeyleri kırmadık.
Give her time. Break open the airway box.
Havayolu kiti açın Bir miligram Midazolam
Fine time to take a coffee break.
Kahve molası vermenin tam vakti.
YEAH, HE DESERVES A BREAK. HAVE A GREAT TIME.
İyi eğlenceler.
Every time I looked at it, it would break my heart.
- Ben alamazdım. Ona her bakışımda yüreğim parçalanırdı.
It is only a matter of time before they break through my mental defences.
Zihinsel savunmamı kırmaları an meselesi.
Honey, I've tried but every time I go to break up with him he flashes those pearly caps and I end up bent over the minibar
Tatlım, denedim. Fakat ondan her ayrılmaya gidişimde inci gibi bakışından atıyor beni minibara yaslamasıyla sonlanıyor.
That's the last time you gonna break down my city wall!
Bu şehir duvarımı son yıkışınız olacak!
You break down my city wall for the last time!
Şehir duvarımı son kez yıkıyorsunuz!
About time we caught a break.
İyi haber duyma vakti gelmişti.
" A time to break down and a time to build up.
Yıkılma zamanı ve oluşma zamanı.
Isn't it time to break the silence?
Sessizliği bozma zamanı gelmedi mi?
I felt my heart break, over and over, and each time like the first time.
Her gördüğümde ilk kez gibi kalbim parçalandı.
By the time you read this, she'll be sailing to Europe where i know she'll find new walls to break down and new ideas to replace them with.
Siz bunu okuduğunuzda o Avrupa'ya doğru yola çıkmış olacak eminim orada da yıkacak yeni duvarlar ve yerlerine oturtacak yeni fikirler bulacaktır.
About time we caught a break.
İyi habere ihtiyacım vardı.
Next time you fall like that, you're going to break your hip, then die.
Ve sonra ölürsün.
It's like, lf l don't take my pill, then every time someone speaks, or if I have an idea, or if somebody talks--anything- - l break it down into words, then into letters, and I add them up.
Yani, eğer ilaçlarımı almazsam, o zaman, insanlar konuşunca, yada bir şey düşünsem, biri konuşsa, herhangi bir şey, bütün kelimeleri, rakamlara dönüştürüyorum, ve onlara ekliyorum.
It's no time to break up.
Ayrılmaya vakit yok.
Time for a break
Mola zamanı.
Jess, Tom's mum, works part-time so it gives... .. gave her a break.
Jess, Tom'un annesi, yarım gün çalıştığı için ona yardım ediyordu.
Something to think about next time you're tempted to break off a little souvenir.
Anı olarak küçük bir dal koparmaya kalkmadan önce bir kez daha düşünün.
Stanton won't be easy to break. Not in the time we have.
Stanton'ı elimizdeki zamanda konuşturmak kolay olmayacak.
Hell of a time to break out the "B" team, isn't it?
- Evet. Takımın dağılması kötü bir döneme denk geldi.
But they spent time with Wyatt and realized how important he is and decided to break the rules for him.
Ama Wyatt ile zaman geçirdim ve onun için kuralları kırmaya karar verdi ve o ne kadar önemli olduğunu fark etti.
I'll be ready by the time you break orbit.
Siz yörüngeden çıkana kadar hazır olurum.
I don't know what you're doing in this place and I don't particularly care, but we didn't come here to stage a prison break, so why don't you just give us the coordinates and we'll all stop wasting each other's time?
Burada ne yapıyorsun bilmiyorum. Umurumda da değil ama ben burada hapisten adam kaçırmaya gelmedim. O yüzden neden bana şu koordinatları verip birbirimizin zamanını harcamasını durdurmuyorsun.
It's time to break up, but he seems so happy.
Ne yapacağım bilmiyorum. Ayrılma vakti geldi, ama çok mutlu gibi.
Scott, you were on pace to break the all-time home run record.
Scott, rekoru kırmaya çok yaklaşmıştın.
Would now be the right time to break out the cyanide Kool-Aid?
Şu an, siyanür kabını açmak için uygun bir zaman mı?
For your information, I break out of that box all the time.
Şunu bil ki, ben her zaman o kutudan çıkıyorum.
Meanwhile, a fight was about to break out in the cafeteria. But this time, Cafeteria was a trendy restaurant in Chelsea.
Bu arada Chelsea'de şık bir restoran olan Cafeteria'da bir kavga çıkmak üzereydi.
Good thing we were there in time to break it up.
İyi ki ayırdık onları.
He deserves a break, and I get some quality uncle time with Jake.
- Onu sinemaya gönderdim. Arada bir kendine vakit ayırmayı hakediyor.
Uncle Duncay, time for a lunch break.
Uncle Duncay, öğle yemeği molası.
Now's a good time to break the big news.
Büyük haberi vermenin zamanı.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]