Let me in there translate Turkish
662 parallel translation
Let me in there.
Ben bir deneyeyim.
Let me in there.
Geçmeme izin verin.
Let me in there.
Beni alın.
Let me in there!
Bana da yer açın.
Let me in there!
Bana yer açın.
Let me in there.
Müsaade et.
Let me in there.
Bırakın geleyim.
Let me in there!
Girmeme izin verin!
I was upstairs, and I wanted to ask about him, but somebody in the laboratory, you know, they wouldn't let me in there.
Yukarıda idim, ve onu sormak istedim, fakat laboratuardaki birileri, bilirsiniz, oraya girmeme izin vermediler
Yes, that's correct. He's instructed me not to let anyone else other than the two of you in there.
Evet, ikiniz dışında kimsenin girmemesini emretti.
"If there is any human feeling in you - - let me go to my husband!"
"İçinizde insaniyetin zerresi varsa şayet... "... bırakın da kocama gideyim! "
You must let me go in there and talk to my wife!
- İyi düşünün bayan. Bırakın da içeri girip karımla konuşayım!
After all I've done for you... let's me jump in there alone. Do you realize that after I'm gone... that you will just go on living by yourself?
Ben ölünce yalnız kalacağının farkında mısın?
There'll be no 9 : 30 for me if you let me go out in the rain now.
Bu yağmurda beni dışarı atarsan 9.30 diye bir şey olmayacak.
You let me go back in there and I'll tell them what a grown man really thinks about.
Beni çabuk bırakın ve içeri girip yetişkin bir adamın gerçekte ne düşündüğünü anlatayım.
Let me back in there so I can bash him on the nose, that's all!
Tek istediğim oraya geri dönüp burnunun üstüne bir tane oturtmak.
Let me know immediately if there's a change in his condition.
Durumunda bir değişiklik olursa bana derhal haber ver.
Don't you think we owe it to him? Why don't you let me go out there and poke that guy in the nose?
Bir müsaade et de dışarı çıkıp adamın suratına yapıştırayım bir tane!
Let me go in there!
- Bırakın içeri gireyim.
- There's a family of Neffs in Corvallis. - No relation. Let me see.
Corvallis'de Neff ailesi var.
Please let me meet you there just in case there is a chance.
Lütfen seninle orada buluşayım, böyle bir şans varken ne olur ne olmaz.
Don, won't you let me in? I know you're there.
Don, içeri girmeme izin verir misin?
Estella was always there, and always let me in and out, but never told me I might kiss her again.
Estella her zaman oradaydı ve içeri girip çıkmama izin veriyordu... ama kendisini tekrar öpebileceğimi bir daha hiç söylemedi.
There isn't enough paint in Germany for that but let me scrape together something in his defence.
Almanya'da buna yetecek miktarda boya yoktur ama izin ver, savunmasındaki bir şeyi birlikte kazıyıp çıkaralım.
If there's love in you. Let me take him back to his people.
İçinde sevgi varsa izin ver de onu halkına götüreyim.
Let me get in there.
Anlıyormusun.
He's beating him! Let me go in there!
Hayır, hiçbir şey duymuyorum.
Let me go in there. Can't you hear them yelling?
Yalvarırım içeri gireyim.
Let me get in there and prove that we're entitled to live.
Oraya gelmeme ve yaşamaya hakkımız olduğunu kanıtlamama izin ver.
He hasnt let me pay for one single lunch cheque since Ive been going in there.
Oraya gittiğimden beri bir tane bile yemek ücreti ödememe izin vermedi.
Now, let me see, there's something in the Book of Daniel, I think.
Şimdi, bakayım, Danyal Kitabında bir şey var, sanırım.
I was beginning to think that I was gonna be locked in there until my secretary let me out in the morning.
Orada kilitli kalacağımı düşünmeğe başlıyordum, ta ki sekreterim sabahleyin beni dışarı çıkarıncaya kadar.
Get out of there. - I want to get on the boat! Please let me stay in the boat!
Lütfen teknede kalmama izin verin!
â ™ ª There let the way appear â ™ ª â ™ ª Steps unto heaven â ™ ª â ™ ª All that thou sends to me â ™ ª â ™ ª In mercy given â ™ ª
# Aydınlansın yolum # Götürsün beni cennete # Gönder bana
But if in the meantime there's anything that you require, please let me know.
No Ancak bu arada istediginiz herhangi bir gay olursa lllitfen bana bildirin.
You let me know if there's any change in his condition.
Durumunda değişiklik olursa bana haber verin.
I taste your food, daughter of Isis and if there be harm in it, let the harm fall upon me.
Yiyeceğinizi test ediyorum, Isis'in kızı... İçinde zararlı bir şey varsa, o zarar bana gelsin.
I taste your drink, daughter of Isis and if there be harm in it, let the harm fall upon me.
İçeceğinizi tadıyorum, Isis'in kızı eğer zararlı bir şey varsa, o bana gelsin.
When she sees me walk in there, she'll let out such a scream they'll never let her out.
İçeri girdiğimi görünce öyle bir çığlık atacak ki, onu asla serbest bırakmayacaklar.
Let me tell you something, my dear sociologist- - that there is a world different than yours, much different, and the people in it are of another species.
Bir şey söylememe izin verin, sevgili sosyoloğum. Sizin dünyanızdan çok farklı bir dünya var. Ve orada yaşayan insanlar başka bir türe aitler.
You put me in a room with a possible double agent, let me ask him a couple of questions and I could tell you right there, whether he was a spy or not.
Beni çift taraflı bir ajanla aynı odaya koy, ona birkaç soru sorayım hemen orada çift taraflı mı oynuyor anlarım.
Let me say good-bye to my mother in there, and let her and my wife leave.
Annemle vedalaşmalıyım, karımının da dokunulmadan gitmesine izin vermelisin.
Let me live in the water. Whenever I shit, I'll fan it out with my tail to show there are no fish bones.'
Suda yaşamama izin verirseniz her sıçışımda kuyruğumu kaldırıp hiçbir kılçık olmadığını gösteririm. "
As soon as he's finished in there, let me know.
İşi biter bitmez bana haber ver.
( Rex ) Hey, what's going on in there? Let me in.
İçeri girmeme izin verin.
He's not gonna let me walk in there.
Oraya girmeme izin vermez.
Let me get in there.
Bırakın gireyim.
I don't let the people with me get comfortable with it in that I remind them that it's a new crowd out there, it's a new audience.
Yanımdaki insanların da rahatlamasını istemem karşılarında yeni bir seyirci, yeni bir izleyici olduğunu hatırlatırım.
There's not much you ever let me in on.
Beni hep işlerinin dışında tutuyorsun.
Either put me on the stand, you let me do my act for that court, or I'm gonna sue your asses, and go in there and represent myself, and that's it!
Ya beni kürsüye çıkarıp mahkemede ifade vermemi sağlarsınız ya da sizi kovar ve gidip kendi savunmamı kendim yaparım.
Sandra. Let me know if there is any deviation in it's flight.
Sandra, uçuşunda herhangi bir sapma olursa haberim olsun.
let me see you 68
let me see 2571
let me go 3490
let me know if you need anything 71
let me guess 2650
let me know 632
let me show you 378
let me know what you think 20
let me explain 567
let me in 830
let me see 2571
let me go 3490
let me know if you need anything 71
let me guess 2650
let me know 632
let me show you 378
let me know what you think 20
let me explain 567
let me in 830
let me think 405
let me get this straight 664
let me know how it goes 45
let me know when you're ready 18
let me help you 998
let me see your face 34
let me handle this 219
let me tell you 619
let me 1529
let me tell you something 1022
let me get this straight 664
let me know how it goes 45
let me know when you're ready 18
let me help you 998
let me see your face 34
let me handle this 219
let me tell you 619
let me 1529
let me tell you something 1022