English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ N ] / Nothing's broken

Nothing's broken translate Turkish

129 parallel translation
No, nothing, except that there broken basin in number 4 dressing room.
Adamlarımdan biri geride bir şey bırakmış mı diye bakmaya geldiysen... Hayır, bir şey yok.
Between us nothing's broken And I'm not jokin
Aramız hiç bozulmadı, bil lütfen Şaka yapmıyorum gerçekten
It's nothing like so serious as a broken leg.
Hiçbir şey kırık bir ayaktan daha ciddi olamaz.
All these broken plates, plaster ornament, bric-a-brac, why was all this china mashed and nothing else disturbed? Why?
Bütün bu kırılmış tabaklar, alçı süsler, biblolar, neden bütün bu porselenler paramparça da başka hiçbir şeye dokunulmamış?
- No, nothing's broken.
- Hayır. Hiçbir ipucu yok.
Nothing serious : his thigh bone is broken.
Ciddi bir şey yok, kalça kemiği kırılmış.
There's nothing there but corpses and broken things, mail...
Dağılmış eşyalar, cesetler ve mektuplardan başka bir şey yok...
There's nothing broken but my hide.
Derimden başka yaralı bir yerim yok.
I might arrange to have his neck broken, but outside of that, nothing.
Boynunun kırılmasını sağlarım. Ama, onun dışında hiçbir şey. - Buraya gel.
There's nothing broken here.
Burada kırılmış bir şey yok, Bayan Hendrix.
There's nothing broken anywhere.
Hiçbir yerde kırık bir şey yok.
- There's nothing broken.
- Bu parmak kırık değil...
We thought it was nothing but a lot of broken glass, but... seems now it's a bit more.
Kasabanın camını çerçevesini indirmekle kalmayıp bundan daha fazlasını yapmışız.
- I hope nothing's broken.
- Umarım bir şey kırılmamıştır.
No doors may be broken down, nothing plondered, nothing seized no one abused, all behind closed doors are safe
Hiçbir kapı zorlanıp kırılmayacak, hiçbir şey yağma edilmeyecek kimseye dokunulmayacak! Kapısını kapalı tutmak isteyenler güvenlikte olacak!
Sister... if there's nothing broken, I want to go home.
Hemşire hanım... Kırık yoksa eve gitmek istiyorum.
In fact, I'm amazed nothing's broken. You got away with just a sprain.
Kırılmaması hayret verici.
Nothing was broken into.
Hiçbir şey kırılmamış.
Nothing's broken.
Hiçbir şey kırılmadı.
Nothing's broken, if that's what you mean.
Eğer kastettiğin buysa hiçbir şey kırılmadı.
A few days later my cottage was broken into but since nothing seemed to have been taken
Bir kaç gün sonra evime zorla girilmişti,.. ... ama görünürde hiçbir şey alınmamış gibi duruyordu.
There's nothing powerful enough to have broken through our shields.
Burada bizim kalkanlarımızı delecek güçte bir şey yok.
They're worn down and broken in, and when you put them on it feels like there's nothing there.
Eski püskü yırtıktır ama yinede de ayağına giydiğinde varlığını bile anlamazsın.
- Nothing's broken.
Yok.
SHE'S PRETTY BANGED UP, BUT NOTHING'S BROKEN.
Epey hırpalanmış, ama kırık yok.
Nothing seems to be broken.
Bir şey kırılmış gibi görünmüyor.
Nothing's broken, Chief but those ligaments around the elbow have been twisted pretty severely.
Kırık yok, ama dirseğindeki bağlar çok kötü gerilmiş.
Audrey, there are many cures for a broken heart, but nothing quite like a trout's leap in the moonlight.
Audrey, kırık bir kalp için pek çok şey yapılabilir, Ama hiçbiri ay ışığında alabalıkların sıçramasını izlemek gibi olamaz.
Nothing's broken, but let me take you for x-rays.
Kırık yok ama seni röntgene götürmeliyim.
Nothing's broken. Good.
Hiç bir şey kırılmadı ki...
Nothing's broken.
Kırık yok.
I just hope nothing's broken.
Kırık yoktur inşallah.
Nothing is broken.
Kırılmamış bile.
Nothing is broken.
Bir şey kırılmamış.
There's no divorce, no broken homes... nothing but peaceful conjugal bliss.
Boşanma yoktur, parçalanmış aile yoktur. Sadece huzurlu ve mutlu aileler var.
You assume there's something where there's nothing, you assume that you have a life, when in fact, you're just peddling pieces of other people's lives and the broken parts of your own.
Ortada bir şey yokken varmış gibi davranıyorsun. İnsanların hayatından kesitler... kendi hayatından da kırık parçalar sattığın zaman... bir getirinin olduğunu zannediyorsun.
Good day to you, ma'am. Hope nothing's broken.
İyi günler hanımefendi.
So you end up with nothing but... broken bits filled with hardened jelly... and teeth-shattering nuts.
Ve elinde kala kala sertleşmiş jöleli kısım ve dişlerinin arasına giren fındıklar kalır.
I ain't saying drugs are good. But when your past is past and your present sucks, your future holds nothing but broken promises and dead dreams, the drugs, they kill the pain.
Uyuşturucular iyidir demiyorum, ama geçmiş geçmişken ve geleceğin berbatken, geleceğinde tutulmamış sözlerden ve yıkılmış hayallerden başka bir şey yokken.
He left him with nothing. Just a broken man.
Onu hiçbir şeyle bırakmış... sadece beş parasız bir adam.
Yes, there's nothing quite so poignant as someone with a broken heart pretending that it isn't.
Evet, Gerçekten kalp kırıklığı yaşarken herşey yolunda numarası yapmak kadar dokunaklı... hiçbirşey yok. değil mi?
But there's nothing broken.
Ama kırık yok.
Nothing's broken!
- Ben bedeli düşük primlere takas ettim!
- You sure nothing's broken? - I'm sure.
- Bir şeyin kırılmadığından emin misin?
There's nothing broken in my brain.
Beynimde bir bozukluk yok.
Banged up, but apparently nothing broken.
Kafamı çarpmışım, ama bir şey kırılmamış.
Well amazingly, nothing's broken.
Hiç bir şeyin kırılmamasına şaşırdım.
- Nothing's broken?
- Kırık yok mu? - Hayır.
NOTHING'S BROKEN.
Kırık yok.
A broken leg is nothing to sneeze at, but there's no reason to summon the cavalry.
Kırık bacak basit bir şey değildir, ama ordu çağırmanız gerekmez.
Nothing seems to be broken.
Hiçbir şey kırılmamış galiba.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]