There's this thing translate Turkish
1,488 parallel translation
There's nothing but classical music on this thing.
Bu şeyde sadece klasik müzik var.
There's this thing, and it's got these eyes, and these claws like... grrr!
Şu şey vardı, ve gözleri böyleydi, ve pençeleri şey gibiydi... grrr!
There's not one piece of territory, or one thing of a monetary nature that we want out of this war.
Bu savaşta bir avuç toprak ya da parasal birşey istediğimiz yok.
There's only one thing that spooks a dog like this... snakes.
Böyle bir köpeği yalnızca bir şey korkutur yılanlar.
- There's one more thing... and we all gave this a lot of thought...
Ve ayrıca, konuşacağımız çok şey var.
Um, but... there's this thing I wanted to ask you.
Sana sormak istediğim bir şey var.
There's sort of this Hollywood thing, the camera puts on 10 pounds.
Hollywood'da herkes bilir ki kamera insanı 5 kilo şişman gösterir.
Oh, there's no way you're gonna win this thing.
Böyle asla kazanamazsın.
There's no question that this thing is not a Jackson Pollock.
Resmin Pollock'a ait olmadığı açık.
And if this thing is gonna be marketed in any way... that there's a chance that it really is real... that's dangerously tipping on fraud.
Resmin, gerçek olma ihtimali ima edilecek şekilde pazarlanması dolandırıcılık sayılabilecek bir yola girmek anlamına gelir.
What you do with this electric car, Dave, you put the key in, and you turn it... and there's this thing on the floor called the pedal.
Bu elektrikli arabayla ne yapıyorsun, Dave, anahtarı takıyorsun, ve çeviriyorsun... ve orada tabanda pedal denen şu şey var. Bir pedal!
The only thing I am sure of... is that there is no room in this world for fat people. They should just round us all up and send us to some island.
Belki bu yakışıklı arkadaş bizi eve bırakmak ister.
There's only one thing this country values when it comes to old age.
Bu memleketin ihtiyarlanınca değer verdiği tek bir şey var.
The major basic idea that quantum physics implies... which makes us understand this or even think about this new paradigm... the thing which is that there's this underground -
Kuantum fiziğinin ortaya attığı en temel fikir, bu yeni paradigmayı anlamamızı ya da en azından düşünmemizi sağlayan fikir, her şeyin temeli...
At this point, there's only one thing you can do.
Bu noktada, yapabileceğin tek bir şey var.
Maybe you don't have enough RAM to understand this, Michael, but there's such a thing as brotherly love.
Belki anlamak için yeterli RAM'in yoktur Michael ama kardeş sevgisi diye bir şey var.
But if there's one thing I've learned throughout this entire experience, it's that nobody's perfect, even celebrities.
Ama bu olay boyunca edindiğim bir tecrübe varsa o da kimsenin mükemmel olmadığı, ünlülerin bile.
There's a thing in this universe, an uncontrolled force, it's called...
BU evrende birşey vardır, kontrol edilemeyen bir güç, o...
Well, look, if you still got nothing to do, there's this thing I want you to go to with me.
Peki, bak, hala yapacak birşeyin yoksa, benimle gelmeni istediğim bir yer var.
If there's one thing I learned from this guy, I need to stop fixing people's relationships.
Bu adamdan bir tek şey öğrendiysem, o da insanların ilişkilerini düzeltmeye uğraşmamam gerektiğidir.
I don't need your help, because when I vow to do a thing... there's not a thing in this world that I cannot do.
- Gerek yok. Yemin ettim mi her şeyi yaparım.
I know this is very upsetting but there's one more thing.
Bunun çok üzücü olduğunu biliyorum, ama bir şey daha var.
There's a program that's hard-wired into this thing that runs a series of fancy mathematical transformations, ultimately kicking out the new password.
Matematiksel değişim dizileri üretip yeni şifreler oluşturuyor.
If they go in there, he's gonna get spooked and this thing's gonna turn out bad.
İçeri girerlerse, paniğe kapılacak ve işler kötüye gidecek.
Well, i'm not 100 % sure, but there's this thing, a web site -
Peki, 100 % emin değilim ama ortada şu şey var, web sitesi,
no, there's this thing called transference.
Hayır, bu, aktarım denilen şey.
Which means there's only one piece left to this whole thing- - a key to that room.
Sonuç olarak sadece bir parçaya daha ihtiyacımız var -... odanın anahtarı.
Thing is, there's this camera- - police department video camera disappeared a few weeks back.
Konu şu ki, bir kamera var. Polis departmanının kamerası, birkaç hafta önce kayboldu.
Man, there's a lot of straps on this thing!
Bunun bir sürü kayışı var.
There's still time for you to get to the bottom of this thing.
Hala bu işi çözecek vakit var.
There's several hundred kilobytes of data on this thing.
Basitçe bu şeyin içinde bir kaç yüz kilobaytlık veri vardı.
If this hurricane comes in carrying anything even close to what Eve had, there's gonna be thousands of lights in the sky and even more E.B.Es in the water, and I'm gonna catch the whole thing on tape this time.
Sadece şaka yapıyorum. Eğer bu kasırgada Eve'in taşıdıklarını getirirse, gökyüzünde binlerce ışık olacak ve suda da çok daha fazla yaratık, bu kez her şeyi kasede alacağım.
You know, actually he has another poetry slam thing coming up right across the square. Good. I will be there for sure this time.
Biliyor musun, Aslında bir başka şiir gecesinde çıkacak meydanın karşısında güzel, Bu sefer kesin orada olacağım.
Please tell me there's something more to this guys and cars thing beside the obvious penis extension metaphors.
Lütfen bana erkekler hakkında penis büyümesinden ve arabalar dışında farklı birşey söyle.
No, there's only one thing that's gonna clinch this, I'm afraid.
Korkarım ki bu işi kökünden halledecek sadece bir yol var.
Yeah, but I mean there's this thing that we do... and only best friends can do it, and i-it bonds you for life.
Evet, ama yapmamız gereken bir şey var... Sadece en iyi kankaların yapabileceği bir şey, ve bu seni ömrünün sonuna kadar bağlar.
If there's one thing my father taught me it's this... a pint of blood costs more than a gallon of gold.
Eğer babamın bana öğrettiği bir şey varsa o da şudur ; bir şişe kan, bir varil altından daha pahalıdır.
Uh... well, there's just one little thing... the immigration laws have gotten really tough in this country, so we're a little behind the eight ball going in.
Ama küçük bir şey var. Bu ülkede gömenlik yasaları gerçekten çok sert ve biz de biraz risk altındayız.
You know, there's this thing called the Identity Theft Penalty Enhancement Act.
Burda bu şeye Kimlik Hırsızlığı Ceza Artırımı Yasası deniyor.
Yeah, there's Hop-by-Hop or ICMP or this thing called backscatter, but they all have to be done while the attack is happening.
Evet, Hop-by-Hop, ICMP veya Gerisaçılım denen bir şey var. Ama bunların hepsi saldırı anında yapılmak zorunda. Anladım.
I understand there's a waiting list. The thing is this kid has already been in a foster home.
Bir bekleme listesi olduğunu anlıyorum ama bu çocuk zaten bir koruyucu ailedeymiş.
Well, honey, nobody knows what's around the corner but I know one thing, if you keep yourself out of the game for fear of losing, there is no way on this Earth you're gonna win.
Tatlım, kimse az sonra ne olacağını bilemez ama bildiğim bir şey var, kaybetme korkusuyla oyuna girmezsen, hiç kazanma şansın olmaz.
There's a rumor going around that this thing might be over.
Hastalığın sona erdiği söylentileri dolaşıyor.
There's just one thing you haven't considered in this perfect scenario of yours, Shawn. That's not true.
Bu kusursuz senaryonda unuttuğun bir şey var Shawn.
You realize there's not a lot of freshman girls... who do this sort of thing?
Üniversite-1'de böyle yapan çok kız olmadığının farkında mısın?
There's only one way you get to go up in this thing.
Bununla uçmanın bir tek yolu var.
I don't care how weird this town gets, there's one thing that I know, and that's that there are no... aliens.
Bu kasabanın ne kadar garip olduğu umrumda değil, bildiğim tek şey var o da uzaylıların olmadığı.
And unfortunately, this city is built on the principle that there's no such thing as guilt.
Ne yazık ki bu şehir, Suçluluk duygusu diye birşeyin olmadığı bir temel üzerine kurulmuştur.
Because there is a bottle of chardonnay in the refrigerator, and right now, this little chore is the only thing that's keeping me from going inside and drinking the whole damn thing.
Çünkü buzlukta bir şişe beyaz şarap var ve şimdi burada yaptığım bu küçük uğraş, içeri girip bütün kahrolası şişeyi içmemi engelleyen tek şey.
But it's like, there's this thing.
Ama bak şimdi, ortada bir şey var.
But then, there's this other thing that's totally in the way.
Ama o şeyle birlikte olmama engel olan başka bir şey daha var.
there's this girl 31
there's this 114
there's this guy 57
this thing is 18
this thing 213
things 422
thing 1205
thingy 49
things happen 87
things will get better 22
there's this 114
there's this guy 57
this thing is 18
this thing 213
things 422
thing 1205
thingy 49
things happen 87
things will get better 22
things change 215
things fall apart 17
things will change 18
things have changed 201
things like 24
things could be worse 16
things to do 42
things are looking up 44
things are going well 18
things are great 27
things fall apart 17
things will change 18
things have changed 201
things like 24
things could be worse 16
things to do 42
things are looking up 44
things are going well 18
things are great 27