English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ G ] / Gitmek zorunda

Gitmek zorunda Çeviri Fransızca

2,569 parallel translation
Doğrudan yara tedavi merkezine gitmek zorunda kalacağım. Ve orada yaralara bakacağım.
Je vais devoir fixer des blessures dans un centre de soins intensifs.
Vadinin derinliklerine doğru bir buçuk saat gitmek zorunda olsam bile.
Même si ça implique 1 h 30 de route dans la Valley.
Annem gitmek zorunda olmadığımı söyledi. Zorundasın ama.
- Ma mère dit que je suis pas obligée.
Gerçek töreni görmeden gitmek zorunda kaldığını duyduğuma üzüldüm.
Je suis déçue que tu sois parti avant la cérémonie.
Tüm işi batıracaksın ve sonra tek başına kalacaksın ve sonra tekler yakartop maçına gitmek zorunda kalacaksın. Tak şu koruyucu gözlükleri.
Vous allez échouer, finir seul, et vous devrez jouer à balle-chasseur.
Bu geceki o törene gitmek zorunda mısın?
Tu vas à ton truc mondain ce soir?
Ama bensiz gitmek zorunda kaldıklarını tahmin ediyorum.
[Mais je présume qu'ils ont dû rentrer à la maison sans moi.]
Restorana gitmek zorunda değiliz. Ah, anne.
On n'est pas obligés d'aller au restaurant.
- Bak Fransa'ya gitmek zorunda değiliz.
On n'est pas obligés d'aller en France.
Ve sanırım, komşum, Kevin, gitmek zorunda değil mi?
Dommage qu'il doive partir.
- Hayır, hayır. Sorun değil. Böylece, Vietnam'a gitmek zorunda kalmayacağım.
Comme ça, je n'ai pas à aller au Vietnam.
- Fistful of Mercy! - Gitmek zorunda değiliz.
- On est pas obligées.
Benim Camille ile gittiğim gibi evlilik danışmanına gitmek zorunda kalmıyorsun.
Tu ne vas pas en thérapie de couple comme Camille et moi.
Tatlım, sorun değil. Gitmek zorunda değilsin.
T'es pas obligé.
Hong Kong iş için gitmek zorunda
Je dois aller à Hong Kong sur les entreprises
Efendim, sadece Los Angeles'a gitmek zorunda kalmayayım diye kötü bir iş yapmaya çalışıyordun.
J'essayais de faire du sale boulot pour ne pas aller à Los Angeles.
Kan bankasına gitmek zorunda kaldı, gelecek.
Elle a dû aller à la banque du sang.
On yıl teklif edin, mahkemeye gitmek zorunda kalmayalım.
Proposez 10 ans, et on n'ira pas au procès.
Gitmek zorunda değilsin hayatım.
T'es pas obligée d'y aller.
Zokayı yutuyordu. Ama o ısırmadan önce sahte çiplerle poker oynayan, aşırı uyuşturucu almış bir aktöre şaplak atmak için gitmek zorunda kaldı.
- Je l'ai appâté, mais il a dû partir s'occuper d'un acteur camé qui misait des faux jetons.
Orklar çok uzaklara gitmek zorunda değillerdir değil mi?
Tu peux marcher ou tu es fatiguée?
Gitmek zorunda olsam bile çok zorlandığımdan emin olun.
Bien que je doive partir, je vous assure que c'est avec le coeur lourd.
Ona evine gitmek zorunda olduğunu söyle.
Dis-lui de rentrer chez elle.
Bu... bu sadece neden gitmek zorunda olduğumla ilgili.
Ça l'est. C'est pour ça que je dois partir.
Hemen gitmek zorunda değilsiniz, çocuklar.
On a beaucoup à rattraper.
- Hey, hey! Neden hemen gitmek zorunda olduğumuzu anlamıyorum. - Bu Lucas ve benim için iyi bir zaman değil.
Mais ça tombe très mal pour moi et Lucas.
Sadece... Keşke gitmek zorunda olmasaydın.
J'aimerais juste que tu n'aies pas à partir.
Sen ve Shane çok daha kötü devlet okullarına gitmek zorunda kalırdınız.
{ \ pos ( 192,230 ) } Toi et Shane auriez dû aller dans une putain d'école publique.
Maalesef Başbakan gitmek zorunda. Ben devam ederim.
J'ai bien peur que le Premier ministre doive partir.
Anneme gitmek zorunda olduğumu söyleyin. Çok üzgün olduğumu...
Dites à Maman que j'ai dû partir, dites-lui que je suis désolé...
Ben bileti değiştirebilirim. Gitmek zorunda olduğum bir yer yok.
- Je peux changer mon billet.
Bölüm'ün bütçesini kontrol edemezsem kendi kendime kısıtlamaya gitmek zorunda kalırım. Buna da genç acemileri tamamen ortadan kaldırarak başlarım.
Si je ne restreins pas le budget, je devrai réduire le nombre d'employés, en commençant par éliminer les jeunes recrues.
Yiyeceklere dokunmasını bırak, ya tuvalete gitmek zorunda kaldığında?
Oubliez ça. Imaginez quand il voulait pisser.
Bırakıp gitmek zorunda değilsin.
Pourquoi cacher tes sentiments?
Gerçi, bu günlerde beni güvende tutması için senin gibi büyük, cesur adamlarla birlikte gitmek zorunda kalıyorum.
Pour ma sécurité, un malabar courageux m'accompagne.
Peki, Tamam Gitmek zorunda değilsin
Tu n'es pas obligé.
O kadar ileri gitmek zorunda değiliz.
On est pas obligé de le faire de suite.
Marina, bizimle birlikte gitmek zorunda değilsin.
Marina, il fallait pas que tu viennes.
Eşi Çinli ve politik bağlantılara sahip böylelikle biz de bebeğimizi almak için Çin'e gitmek zorunda değiliz.
Sa femme est chinoise et a des connections. On n'aurait pas à aller en Chine pour avoir l'enfant.
Gitmek zorunda olduğum için May'e özürlerimi iletir misin?
Pouvez-vous m'excuser auprès de May?
Elektrikler kesik. " gidersen ben de gitmek zorunda kalacağım, hadi!
Donc, si tu y vas, je pars aussi, alors reste.
Şey... Ben de gitmek zorunda mıyım?
Dois-je partir maintenant?
Bu kadar ileri gitmek zorunda mıydın?
Tu veux vraiment qu'on en arrive là?
Önce stajyer olacaksın, sonra atanacaksın. Sonra askere gitmek zorunda kalacaksın.
alors pourquoi traîner?
Gitmek zorunda mısın?
Ma tête est mise à prix.
Penarth'a gitmek zorunda mıyız?
On est obligés d'aller à Penarth?
Muhteşem bir karnavala gitmek için sizi ikna etmek zorunda kaldığıma inanamıyorum!
{ \ pos ( 192,210 ) } J'arrive pas à croire que je doive vous convaincre d'aller à une fête foraine!
Şimdi yalnız gitmek zorunda değilsin.
Pas la peine.
Gitmek zorunda değilsin.
Vous n'avez pas à partir.
Merhaba, Dr. Bennett. Düğüne gitmek zorunda mısınız?
Vous n'êtes pas censée aller à un mariage?
Okula gitmek ve ev işi yapmak zorunda kaldın.
Il y a du travail scolaire et les tâches ménagères aussi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]