Kalmak mı Çeviri Fransızca
2,488 parallel translation
Karanlık ve soğuk bir mağarada kalmak mı?
Dormir dans une grotte sombre et froide?
Eski başkanla dışarıda kalmak mı istersin, yoksa yenisiyle içeride mi?
Vous voulez tomber avec l'ancien ou vous élever avec la nouvelle?
Kalmak mı istiyorsun? Burada, başkentte?
Tu veux rester, ici, à Washington?
Yalnız kalmak mı istiyordun?
Vous vouliez être seul?
Gece boyu böyle kalmak mı istiyorsun?
Tu comptes passer la nuit ici?
Mekikle yabancı bir gezegene düşüp, orada mahsur kalmak mı?
Coincée sur une planète étrangère après un écrasement?
Bir gün bizim yardımımız olmadan hayatta kalmak zorunda kalacak.
S'il nous arrive quoi que ce soit, il faudra qu'elle se débrouille seule.
Tekila barlarında tanıştığım rasgele bir adamdan hamile kalmak.
Je suis tombée enceinte d'un mec rencontré dans un bar.
Hayatta kalmak için Yapmam gerekeni yaptım.
Ce que j'ai fait, je devais le faire, pour survivre.
Tallahassee'den Ken... 16yı al bakalım. Önümüzdeki saniyelerde tamamen parasız kalmak istiyorum.
Dites, Ken le croupier, continuez à me filer des 16, j'ai envie de me faire plumer.
Bana yapmam gerekenin sessiz kalmak olduğunu söyledi, yoksa ailesini kaybeden bir tek Doyle olmayacaktı.
Il m'a dit de faire ce qu'il fallait pour que tu te taises... ou Doyle ne serait pas le seul à perdre sa femme et sa fille.
O tabutun içinde mahsur kalmak Henry, sorunlu bir manyaktım "Hayat nedir?", "Ben kimim?" gibi.
Enfermé dans ce cercueil, Henry, j'étais loin, dans une sacrée merde... Qu'est la vie? Qui suis-je?
Annem şehir dışında akrabalarla kalıyor, ama benim kalmak için buralarda bir yer bulmaya ihtiyacım var. Üzüldüm.
Ma mère est dans le New Jersey, mais je dois squatter dans le coin.
Ameliyathane ve yoğun bakım arasında mekik dokumak makinelerle hayatta kalmak, vücuduna ilaçlar doldurmak.
Il ne tiendrait qu'avec des machines et des médicaments.
Oraya gidip öyle kalmak gibi bir şansım yok.
- Je ne peux pas mourir sur scène.
Susuz kalmak üzere olduğumuzun farkında mısın?
Tu sais qu'on est en pleine sécheresse?
Bu uçağa binip, böyle çaresiz kalmak dışında düşüncesizce başka hiçbir şey yapmadım!
Et j'ai jamais rien fait de spontané sauf prendre cet avion et regarde où ça me mène!
Sanırım Anthony, Meg ile biraz yalnız kalmak isteyecektir.
Je pense qu'Anthony veut un peu d'intimité avec Meg.
Yani... Sen yalnız kalmak istersen anlarım.
Je veux dire... si tu... veux être seule.
- Şimdi kalmak zorunda mıyım?
- Quoi, je dois rester maintenant?
Kalmak zorundayım.
Je dois rester.
Kalmak istiyorum ama 3 kuşaktır Demokrat olan atalarım protesto içinde bağırıyor.
Je veux rester, mais trois générations d'ancêtres démocrates hurlent leurs protestations.
Hayatta kalmak, yaşam tarzımızı korumak için savaş veriyoruz.
On se bat pour survivre, pour nos traditions.
Fakat bebeğe haftaya gebe kalmak zorundayım. Görüşümle eşleşmesi için.
Mais le bébé doit être conçu la semaine prochaine, d'après mon flash.
Yapamadım da zaten. Sen kazandın. Bu evde kalmak istiyorsan kal.
Tu peux rester, mais on n'est plus marié.
Kalmak istiyorum işte. Niye kalamazmışım
Je veux rester, pourquoi je ne peux pas?
Bu sorun değil. Ben gitmek zorundayım, sen kalmak zorundasın.
- Je dois partir et tu dois rester.
Hemen hamile kalmak zorundayım.
Je dois tomber enceinte.
Hey, kusura bakma, daha kalmak isterdim ama artık bir ayak bağım var...
Désolé. J'aimerais rester mais le devoir m'appelle...
Babam da pek yanımızda değildi. Bu şartlar altında büyürken ne nedir, ne değildir kendi başına çözmen gerekiyor herhâlde. Hayatta kalmak için, evet.
Et mon père n'était pas très présent, donc c'est le genre de trucs qu'il faut apprendre tout seul quand on a ce genre d'enfance, tu vois?
Yani, onunla iki dakika yalnız kalmak istersen, bacaklarını kırmak falan. Umurumda olmaz, ama ne zaman durman gerektiğini söylemek için bırak da yanında olayım dostum.
- Si tu veux lui péter les jambes, ou je sais quoi, laisse-moi être là pour te donner les limites.
O yüzden hayatta kalmak istiyorsan Daniel, beni dinlemen gerek.
Alors si tu veux vivre, Daniel... va falloir m'écouter.
Neden bana biraz yalnız kalmak istediğini söylemedin o zaman?
Il suffisait de m'en parler.
Onunla yaptığımız muafiyet anlaşmasına, sadık kalmak istiyorum, dedektif.
Je veux qu'on s'en tienne à l'accord d'immunité.
Eşyalarını taşımak için yardım gerekirse diye kalmak istedim.
Je suis resté au cas où tu aurais besoin d'un coup de main.
"O günlere kalmak" mı? Dilinin altında bir şey mi var?
Quoi?
Köpek boku kurabiyeleri şakasına uyacaktın. Aslında burada kalmak isterim ama Rachel'ın hayatımı zindana çevireceğini düşünüyorum.
Ça va avec les cookies. mais Rachel aurait fait de ma vie un enfer.
Hayatta kalmak için yaptım.
Je l'ai fait pour rester en vie.
Ondan yardım isteyeceğiz. Özgür kalmak isteyecek, ki aptal gibi kabul edeceğiz ve dışarı çıkıp hepimizi öldürecek.
On va demander de l'aide, elle va négocier une libération que tu vas lui accorder, puis elle nous tuera.
Ama sen kalmak istersen kal. Anlarım.
Si tu veux rester ici, je comprendrai.
Ve cezam da bu duygularımın olumsuz sonuçlarına maruz kalmak.
Et j'ai ce que je mérite pour avoir été celui qui reçoit ce genre de sentiments.
İkimiz de biliyoruz ki, son duaya kadar kalmak zorundasın. Hadi konusalım.
Tu dois rester jusqu'à la fin, alors parlons.
Bütün arkadaşlarım ile birlikte New York'ta kalmak istiyorum. Reddetmene izin vermeyeceğim, Kenneth.
Je vous laisserai pas refuser.
Tek şansımız plana bağlı kalmak.
Notre seule chance, c'est le plan.
Artık kalmak zorundayım.
- Maintenant, je dois rester.
Yine de arkadaş kalmak istiyormuş ama çok canım yandı yani.
Elle veut qu'on reste amis, mais elle m'a blessé.
Ben kralıma sadakat yemini ettim ve o son nefesini verene kadar bu yemine sadık kalmak benim görevimdir.
J'ai juré allégeance à mon roi. Tant qu'il vivra, je m'y astreindrai.
Sonunda tek başımıza kalmak ne kadar hoş.
C'est bien qu'on soit un peu seuls.
Kendimi korumak için ya da hayatta kalmak. Bunlardan gurur da duymadım.
Oui, pour survivre ou pour me défendre.
45 dakika boyunca, kadının teki burnumun dibinde tırnaklarını keserken, ve birisi, ekmek olduğunu umduğum bir şeyle beni dürterken ayakta kalmak zorunda kaldım, tamam mı?
J'étais debout dans le métro pendant 45 minutes tandis qu'une femme se coupait les ongles sous mon nez et qu'un gars me tapait dans le dos avec, je l'espère, une baguette.
Karım aniden yalnız kalmak istedi diye kendi evim yerine kız kardeşimin evinde yaşamak zorunda bırakılıyorsam en azından çoraplarımı almaya hakkım var demektir.
Si je dois vivre chez ma soeur parce que tu veux être seule, ce que je peux avoir, au moins, c'est mes chaussettes.