English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ Ç ] / Çok sıkıcısın

Çok sıkıcısın Çeviri Portekizce

612 parallel translation
Dinle, her kimsen çok sıkıcısın ve ben içeri...
Ouça, seja lá quem for, você é um chato e eu vou para dentro.
Çok sıkıcısınız.
Você parece muito monótono.
- Çok sıkıcısın.
- Está me cansando.
Gerçekten, Connie, çok sıkıcısın.
Honestamente, Connie, és tão enfadonha.
Çok sıkıcısınız!
Que melancolia!
Çok sıkıcısın, biliyor musun?
És uma chata do caraças, sabias? !
Çok sıkıcısın.
És exaustivo.
Son zamanlarda kartlarımda çok sık çıkıyordu, ama bu kadar yakın, hiç.
Tem aparecido muito nas minhas cartas, mas nunca tão próximo.
Bana gerçeği söylemediğin sürece içinden çıkmanın kolay olmayacağı çok sıkışık bir durumun içindesin.
Meteu-se numa embrulhada de que não vai ser fácil saír. A menos que seja sincera comigo.
Pekala, o zaman onu bir daireye yerleştiririz ve her sabah 08 : 50'de evden çıkışını görebilirsin. Çok can sıkıcısın.
Estás muito chato.
kar yağıyordu ve çok az ekmek kırıntısı vardı soğuktan bitkin düşmüş bir kırlangıç malikanenin penceresine konduğunda, içerideki altın kafesi gördü
"A neve era muita e as migalhas muito poucas" "quando o vento empurrou um pardal que pela janela voou"
Çok can sıkıcı bir durum ve korkunç bir hayal kırıklığı biliyorum ama... Zavallı arkadaşım Bunbury'nin yine rahatsızlandığını bildiren bir telgraf geldi.
É uma grande chatice, mas tenho mesmo de lhe contar... a terrível desilusão que é... mas recebi agora um telegrama a dizer... que o meu amigo Bunbury está muito doente outra vez.
Çok sıkıcı bir adamsın Anquetin.
Que triste chato que és, Anquetin.
Eğer sizin sıkıcı yaşamlarınıza bir parça neşe getirebildiysek çok sıkı ve zorlu çalışmalarımızın boşa gitmediğini hissetmekten mutlu olacağız.
Se trazemos alguma alegria à monotonia das vossas vidas sentimos que não trabalhámos em vão.
Senin de güvencen var ama çok sıkıcı bir hayat yaşadın.
O senhor tem segurança e a vida mais aborrecida do mundo.
Onlara sıkıcı sarılmak, çok geç olmadan onları yaşamak zorundasın, değil mi?
É preciso concretizá-los enquanto há tempo, não acha?
Çok sıkı tekme ve yumruk atarım ve de Allegheny'lerin bu tarafında vaşağın gözünü bile yuvalarından çıkarabilirim.
E posso pegar e espernear mais forte e arrancar mais olhos que qualquer gato a este lado dos Montes Alleghenies.
Ama sıkılırsın hayatım. Bu çok sıkıcı.
Irás aborrecer-te, querida.
Senin çok gurur duyduğun ünlü sıkıcı zekanın her yıl daha fazla sulandığını söylemekten rahatsızlık duymam.
Não me importo de dizer que a tua famosa mordacidade, de que tanto te orgulhas, está cada vez mais chata.
Hayır, Mona'nın partisi çok sıkıcıydı. Gelip ne yapıyorsunuz diye bakayım dedim.
A festa estava meio chata e eu vim ver o que estavam fazendo.
Savaşta olsaydık ve sen bir Rus ajanının kızı tarafından baştan çıkarılmış olsaydın,.. ... benim sana gelip karşı çıkmamı ve çok geç olmadan her şeyi bitirmen için yalvarmamı beklemez miydin?
Se estivéssemos em guerra e tu te apaixonasses pela filha de um agente russo, não era de esperar que eu fosse ter contigo e me opusesse, e te rogasse que acabasses com isso antes de ser tarde demais?
Sen de çok sıkıcısın.
Também és chatinha!
Kollarınız, çok sık kılıç kullanıyorsunuz.
Os seus braços... Usa a espada muitas vezes.
İnanır mısınız bilmem ama, o far, daha bu sabah garajdan çıkarken kırıldı. - Evet. Çok kolay kırılıyorlar, değil mi?
Sabe, pode ou não acreditar, mas parti o farol da frente hoje de manhã ao sair do celeiro.
Bu eyaletin 14 ilçesinde aranan sanık, cinayet, silahla banka soymak, postane soymak, kutsal eşyaları çalmak, kundaklama, yalan, çok eşlilik, karısını ve çocuklarını terketmek, fuhşa teşvik, çocuk kaçırma, dolandırıcılık, çalıntı mal alıp satmak,
Procurado em 14 concelhos deste Estado, o arguido é considerado culpado dos crimes de homicídio, assalto à mão armada de cidadãos, bancos e correios. Roubo de objectos sagrados, incendiar uma prisão estatal, perjúrio, bigamia, abandonar a mulher e os filhos, incentivar a prostituição, rapto, extorsão, receber mercadoria roubada, vender mercadoria roubada, passar dinheiro falso, e ao contrário das leis deste Estado,
Bir komünistin dürüst, açık yürekli, adanmış ve etkin olması devrimin çıkarlarını kendi hayatından çok gözetmesi ve kişisel çıkarlarını geride tutması gerekir.
"Um comunista deve ser franco e aberto, dedicado e activo. " Colocará os interesses da revolução acima da sua própria vida " e subordinar-lhes-à os seus interesses pessoais.
Kendine çok güzel bir yer bulmuşsun, ama buranın tek çıkışı var.
Tens aqui um sítio magnífico, mas é um desfiladeiro sem saída.
Bu güzel, toprağın ayaklarımızın altından kaymadığı ve yağmur olasılığı çok az olan kış gününde, yarışmacılar sahaya çıkarken, aramıza hoş geldiniz.
Boa tarde, e bem-vindos a Brantley Park... exactamente quando os competidores correm para o relvado... nesta magnífica tarde de inverno, com um tempo estável... e muito poucos sinais de chuva.
Haritası çıkarılmamış, canlıları sınıflandırılmamış bir göl var. Bilimsel araştırmaya çok açık.
Este é um lago não cartografado com vida marinha não identificada, portanto, está tudo em aberto para a exploração científica.
Öğrenmenin çok büyük bir bok olduğunu sanıyorsunuz... ve kahrolası birer entelektüel olup... kıçınızın üzerinde oturarak diğer kahrolası entelektüellerden uzak durmaya çalışıyorsunuz.
Tu pensas que aprender isso é uma grande coisa... e tornas-te num intelectual de merda... tentando "sobre-intelectualizar"... todos os outros grandes intelectuais de merda.
Savcı, yargıcın karşısına çıkıp senin, bir davada "Amca" ya yardım ettiğini ve başka davalar için de çalıştığını söyleyebilirse bunun çok iyi olacağını belirtti.
Aquele tipo, ele disse que preferia contar ao juiz... que tu fizeste um bom trabalho para o Tio e que vais colaborar mais.
Beni daha önce hiç görmemiş biri olarak, gözünü kıçıma dikip bir süre seyretti. Kimi küfürleri sıralarken beni okşamaya başlamıştı... Hareketsiz dudakları çok yakınımdaydı.
Ele, que nunca me tinha visto, contemplava-me um pouco o traseiro, pronunciava alguns palavrões e acariciava-me, mas sem aproximar os lábios.
Kışın karaya ne kadar çok mısır çıkarsa, fiyatlar o kadar düşer.
Quanto mais milho puder ser estocado no Inverno, mais baixo será o preço.
Kızının bakıcısının çok farklı ilgi alanları varmış, hayatım.
A institutriz de sua filha parece muito versátil, amor.
Çok kısa bir süre içinde kalkmış olacağız, sadece oturup, keyfini çıkarın.
Receberemos autorização a qualquer instante, por isso, sentem-se e desfrutem.
Umarım yaşlı adam çekme ışınını devreden çıkarmıştır, yoksa bu gezi gerçekten çok kısa sürecek.
Espero que o velho tenha desligado o feixe tractor ou isto vai ser uma viagem muito curta.
Atomik silahlardan çok daha yıkıcı olan süper-manyetik silahlar dünyanın yarısının, bir anda imhasına neden oldu.
Armas super-electromagnéticas, de longe mais destrutivas do que as armas atómicas, provocaram o exterminação quase instântanea de metade da população mundial....
Kızıl kafa büyüdüğünde ve sakalın bıyığın çıktığında... çok yakışıklı olduğunu düşüneceğim.
Topo vermelho quando você crescer, e você tenha uma barba e um bigode, Eu vou pensar você é muito bonito.
Her iki adayın da çok sayıda genç taraftarı bulunuyor, fakat bu seçime yönelik genel duyarsızlık bir çok kolej kampüsünde su yüzüne çıkmış görünüyor.
Ambos os candidatos apelaram muito aos jovens, mas em geral, há uma grande apatia com esta eleição nas universidades.
Bir yıl içinde bir çok gemi Dünya'nın yarısını turlayarak Uzakdoğu'ya kadar varan ve yıllar sürebilen seyahatlere çıkıyordu.
Em um ano típico, muitos barcos, percorriam meio mundo para chegar ao Oriente, em viagens de exploração e descoberta, de comércio, jornadas que levavam anos a realizar.
Biliyor musun, bu gerzekler kasabasındaki cahil taşralılar... ucuz elbiselerinden kepek silkelemekle o kadar meşgul ki... bu sıkıcı, küçük hayatlarını güvenli ve mümkün kılanların... senin gibi adamlar olduğunu çok çabuk unuttular.
Sabes, aqui na Parvónia, onde estes pacóvios se preocupam em limpar a caspa dos seus fatos comprados por correio, esquecem-se depressa de que foram homens como você que fizeram com que fosse seguro para eles seguirem com as suas miseráveis vidas.
EST, TM, Scientology... iridoloji, ilkel çığlıkçılar. Sanırım bir beş yıl daha, çok sıkı çalışmanın ardından kamil bir insan olacağım. Bilemiyorum.
Vários tipos de meditação, cientologia, iridologia, terapia de grito primal..
İplere sıkışma sakın! Çok güzel. Solu çıkar, hemen arkasından sağ gelsin.
Não deixes ele empurrar-te para as cordas.
Çok can sıkıcı davranışların var bayım.
Tem uns modos muito irritantes.
Tek düze bir hayatın adamıydı, çekingen bir yapısı vardı. Bir istisna dışında, çok az dışarı çıkıyordu.
Era um homem de hábitos singulares, que fugia ao convívio e que raramente saía, excepto em dada ocasião.
Çok sıkıcısın!
És tão, tão, chato.
Auschwitz hakkında çok sıkıcı bir televizyon programını kaçırdın.
Perdeste um programa na TV muito chato sobre Auschwitz.
— Müslümanların gece hayatı çok sıkıcı, tamam mı?
- Não gosto da vida nocturna muçulmana.
Çok can sıkıcısın.
És tão irritante.
Çok iyi. Atalarımın hayaletlerinden atalarımdan kalma evlerinde karışıklık çıkarttığım için çok özür diliyorum.
Peço desculpas sinceramente... aos fantasmas de meus antepassados... por ter feito uma bagunça em seu lar ancestral.
Sanırım. O eski kalkanlar... gama dalgaları çıkışını durdurmakta çok da etkin değil.
Os escudos antigos não eram muito eficientes em bloquear os raios gamma.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]