English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ M ] / My eye

My eye translate Turkish

4,116 parallel translation
♪ You are the apple of my eye ♪ Ah, ah, ah... ♪
♪ You are the apple of my eye ♪ Ah, ah, ah... ♪
I've had my eye on you for a while.
- Bir süredir gözüm üzerinizdeydi.
No, no, I have got my eye on a far greater prize.
Hayır, hayır, benim gözüm daha büyük bir ödülde.
And I've had my eye on you for quite some time.
Uzun zamandır gözüm üstündeydi.
Where's my eye mask?
Göz maskem nerede?
I think I have something in my eye.
Gözüme bir şey kaçtı sanırım.
Oh, my eye.
Biraz acıtacak. Tamam.
The town will never accept you back as chief, not the way you left things, but I convinced the guard that I need you on the force and that it's the best way for me to keep my eye on you.
Kasaba buradan o şekilde gitmenden sonra senin tekrar şerif olmanı asla kabul etmeyecektir. Ama muhafızları sana ihtiyacım olduğuna ikna edebilirim. Seni gözümün önünde tutmanın en iyi yolu da bu.
Oh, I've had my eye on that showerhead since day one.
Bu eve geldiğim ilk günden beri o banyoda gözüm vardı.
Ava... The love of my life, the apple of my eye, will you marry me?
Ava hayatımın aşkı...
Oh, God, my eye...
- Tanrım, gözüm!
Keep my eye on him.
Gözüm onun üstünde olsun.
Suddenly my eye fell upon a wildflower there at my feet.
Derken gözüm ayağımın ucunda bitmiş bir kır çiçeğine takıldı.
And I've got my eye on Joey Quinn.
Joey Quinn'i düşünüyorum.
I've got my eye on Joey Quinn.
- Joey Quinn'i düşünüyorum.
I can't get the frosting off my eye!
Krema gözüme yapıştı!
( thud ) OH, GOD, IT'S SEARING MY EYE!
Gözümü oyuyor!
I was jogging in Central Park, and a pigeon flew into my eye.
Central Park'ta koşu yapıyordum. Bir güvercin gözüme geldi.
I don't like the one that did this to my eye.
Ben gözüme bunu yapanı sevmiyorum.
Sorry, I thought I had something in my eye, but it's just my eyeball, so, good news.
Pardon, gözümde bir şey var sandım, ama meğer gözbebeğimmiş, iyi yırttım yani.
Check out my eye infection!
Gözümdeki enfeksiyona bir baksana!
Wow, my eye.
Vay canına, gözüm.
♪ Since I'm the apple of my girl's eye ♪
♪ Since I'm the apple of my girl's eye ♪
It's my job to keep an eye on you, to make sure you don't do too much, too soon, to make sure you don't break again.
Gözümü üzerinde tutmak benim görevim... çok erken zamanda çok şey yapmayasın da tekrar alt üst olmadığından emin olayım diye.
She takes me off to the side, she taking my hand, you know, she's giving me the eye...
Beni kenara çekti, elimi tuttu, bilirsin, gözlerimin içine baktı...
Yeah, I can see, but what about my other eye?
Eveet, görebiliyorum, ama öbür gözüm ne olacak?
I'm just here to look my enemy in the eye.
Düşmanımın gözünün içine bakmak için buradayım.
You will turn a blind eye to all my gambling operations.
Kumar işlerimin tümünü görmezlikten geleceksiniz.
Then my fucking mom calls, says to come back home and keep an eye on you.
Sonra lanet annem aradı ve eve dönüp sana göz kulak olmamı söyledi.
Before Frank could say anything, I hit him in the eye with my marble.
Frank'ın başka bir şey söylemesini beklemeden misketimi aldığım gibi kafasına fırlattım.
I need you to keep an eye on my family.
Gözün ailemin üstünde olsun.
I spy with my little eye, something white.
Nesi var? Beyazı var.
Best you stay where I can keep my one good eye on you.
Tek gözümü senden ayıramayacağım yerde olmanız daha iyi.
You're the only surgeon who looked me in the eye and talked to me... not my father, not my coach... me.
Sensadece cerrah sensin kimgöz bana baktı ve benimle konuştu... benim babam, benim koç... ben.
My patient doesn't have an eye patch.
Benim hasta bir göz yama yok.
Why don't you come to my place, and I'll clean up your eye, and I can drive you home.
Benim evime götüreyim seni orada gözünü temizleyip, oradan evine bırakırım. Tamam, olur.
Eye contact is not one of my favorite things.
Göz kontağı favorilerimden değil.
Now it's in the eye of my mechanic.
Şimdi benim güzelim tamircide.
I'm still doing my left eye.
Hâlâ sol gözümü yapıyorum.
Yes. I have my eye towards such.
Bir yere göz koydum.
Every horse, every sword, every man your eye lays upon was purchased with coin from my own vaults.
Görmekte olduğunuz her at, her kılıç ve her adam bana ait olan parayla satın alındı.
If I had a Shania at my school when I was your age, maybe I wouldn't have been so hung up on my acne or my wonky eye.
Senin yaşındayken, benim okulumda da Shania olsaydı sivilceme ya da çirkin gözüme o kadar takılmazdım.
I couldn't look my father in the eye and do that.
Babamın gözüne bakarak bunu yapamam.
Sure, I gave everybody pink-eye once, and my ex keyed a few of their cars.
Bir keresinde herkese göz iltihabı bulaştırmış olabilirim. Eski sevgilim arabalarını çizmiş olabilir.
You've got a keen eye, my friend.
Gözlerin keskinmiş, dostum.
Our next act is out of Palo Alto, California, and when my man isn't dropping rhymes, he's eye-droppin'experimental medicines from Stanford's artificial cornea lab.
Sırada, California, Palo Alto'dan biri var. Adamım rap yapmadığı zaman, Stanford Üniversitesi yapay kornea laboratuvarında tıbbi araştırmalar yapıyor.
The caress of your eye burning my skin...
Gözün değer yanar tenim...
The caress of your eye burning my skin...
Gözün değer, yanar tenim.
Now, I have a spatula in my hand the entire time, and I'm looking her directly in the eye, and I say, "You're damn right I want some cake."
Elimde başından beri bir spatula var ve gözlerinin içine bakıp diyorum ki : "Herhâlde yani kek istiyorum."
I can see with my right eye, but it's blurry with my left one.
Sol gözüm, bu net ; sağ gözüm bulanık.
I hope you don't mind but sometimes I just can't help myself casting an eye over Alan's inbox, just to keep my hand in and I did think there might be something here.
Umarım senin için de sakıncası yoktur, kendimi Alan'nın gelen kutusuna göz atmaktan tutamadım elimde tuttuğum bu şeylerde, bunlarda önemli şeyler olduğunu düşündüm.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]