Pretty little thing translate Turkish
155 parallel translation
Pretty little thing, in her way, wasn't she?
Eskiden sevimli birisiymiş, değil mi?
She was a very pretty little thing and she seemed to be quite frightened.
Minicik sevimli bir şeydi, çok korkmuş görünüyordu.
Pretty little thing she is too.
Küçük sevimli bir şey.
You don't think that pretty little thing would...
Sen hiçbirşeyi iyi düşünemezsin.
She's a pretty little thing.
Güzel bir parça.
That's a pretty little thing.
Çok güzel kız.
One day some pretty little thing will come along and then...
Güzel, dört gözle bekliyorum. Sevgilim, ben geldim.
You're such a pretty little thing.
Ne tatlı şeysin sen öyle!
You were always such a pretty little thing
Her zaman miniciktin ve tatlıydın
Ain't you a pretty little thing?
Ne güzel bir parçasın sen.
Goodnight, you pretty little thing you.
İyi geceler, güzel şey seni.
She's a pretty little thing.
Güzel çıtır.
Aren't you a pretty little thing?
Sen ne güzel bir çocuksun.
And just who might you belong to? A pretty little thing like you?
Senin gibi küçük hoş bir şey kimindir, kime ait olabilirsin acaba?
She's a pretty little thing, isn't she?
O çok güzel küçük bir şey değil mi?
Next time you got a crop to raise... don't leave it to a pretty little thing.
Bir daha ürün yetiştirecek olursan... işi küçük güzel bir kıza bırakma.
Yo, Leroy, check out this pretty little thing, and the bitch got a dog.
Leroy, şu güzel ufaklığa bak, orospunun köpeği bile var.
Poor, pretty little thing.
Zavallı küçük şey.
Pretty little thing.
Küçük güzel şey!
Lorie, listen to me now, pretty little thing. Life in San Francisco's still just life.
Lorie dinle beni, San Francisco'daki küçük güzel bir hayat hala sadece bir hayat demek.
My God, look at this pretty little thing.
Tanrım, şu hoş kadına bakın.
Pretty little thing, let me light your candle.
# Küçük güzel şey, bırak da mumunu yakayım
Pretty little thing, let me light your candle.
# Küçük güzel şey, bırak mumunu yakayım
A pretty little thing like yourself with no husband, no boyfriend...
Senin gibi tatlı bir şeyin ne kocası ne de erkek arkadaşı yok..
I would hate to see something... unseemly happen to such a pretty little thing.
Bu sevimli, küçük şeye olacakları görmek hiç hoşuma gitmez.
Now, now, pretty little thing.
Dur bakalım tatlı şey.
You oughtta be out partyin'. Pretty little thing like you, huh?
Senin gibi küçük ve güzel bir kız, neşeli olmalı, değil mi?
- Pretty little thing, ain't it?
- Çok tatlı bir şey.
Such a pretty little thing.
Çok güzel bir kız.
She's a pretty little thing.
İnsanları dava edip duruyor.
Twenty minutes ago, a half-naked Happy Boyle said she was pushy. "A pretty little thing, she'll learn." Let's admit it.
Daha yirmi dakika önce, odamda yarı çıplak bir Mutlu Boyle, ondan " Sinirli, küçük, şirin bir şey.
Pretty little thing, though.
Güzel kızdı gerçi.
Some pretty little thing catches your eye, next thing you know, it's been 56 years.
Bir gün hoş bir şey görüyorsun, bir de bakıyorsun ki 56 yıl olmuş.
- A pretty little thing in Ordnance Survey.
- Ordnance Survey Haritacılık'taki ufak bir şeyden.
Aren't you a pretty little thing.
Neyse, biliyor musun?
SUCH A PRETTY LITTLE THING.
Dikkatli ol.
I am a pretty little thing... just out of Lit class at GMU. Please note the Jimmy Joyce... in my Kate Spade.
Ben GMU'nun en iyi sınıfından yeni mezun güzel bir kızım.
Pretty little thing.
Zavallı kız.
Sure is a pretty little thing, ain't she?
Çok tatlı kız, değil mi?
Pretty little thing!
Küçük tatlı şey!
What does the pretty, little thing say about me?
Güzel yaratık hakkımda ne diyor?
In fact, I've been a little long comin'around to it, but... Well, life's a pretty valuable thing... and it ought to be treated with a certain amount of respect.
Hatta anlamam uzun sürdü ama hayat oldukça değerli bir şey ve ona belli oranda saygılı davranmalıyız.
Oh, but why should I bother your pretty little head with a thing like that?
Böyle şeylerle neden canını sıkayım ki?
Hey, pretty thing, how about a little old drink?
Hey güzelim, bir şeyler içmeye ne dersin?
Such a pretty little thing.
Ne kadar güzel, değil mi?
You know, sis, if that thing harms anyone, it's going to be on your pretty little head.
Biliyor musun kızım, eğer o şey gidip birine zarar verirse, bunun sorumlusu sen olacaksın.
Okay, I think I've been pretty patient with this little jealousy thing.
Peki, bu küçük kıskançlık tribin için oldukça sabırlı davrandığımı düşünüyorum.
Pretty little blond thing.
Ufak tefek bir sarışın.
Look, I know it's a little more than we thought, but, um, it turns out the bumper was pretty screwed up, an-and underneath, near the axle, see, there was this other thing.
Beklediğimizden biraz fazla ama anlaşılan tampon çok eğrilmiş ve dingilin yanındaki bir şeye bir şey olmuş.
Oh, pretty little thing.
pekala. hadi onu paketleyelim.
I got to tell you, that little tribal thing you were doing last night, it was pretty impressive.
Sana söylemek zorundayım dün gece yaptığın şu kabile dansı çok etkileyiciydi.
pretty little liars 50
little things 48
little thing 38
things 422
thing 1205
thingy 49
things happen 87
things will get better 22
things change 215
things fall apart 17
little things 48
little thing 38
things 422
thing 1205
thingy 49
things happen 87
things will get better 22
things change 215
things fall apart 17
things will change 18
things like 24
things have changed 201
things to do 42
things could be worse 16
things are looking up 44
things are great 27
things are going well 18
things are different 35
things are changing 33
things like 24
things have changed 201
things to do 42
things could be worse 16
things are looking up 44
things are great 27
things are going well 18
things are different 35
things are changing 33