The left one translate Turkish
3,564 parallel translation
No one has left the workshop since we arrived.
Geldiğimizden beri kimse ayrılmadı.
The one who left you.
Seni terkeden.
She split after a one-night stand and left the baby on the doormat.
Bir gecelik bir ilişkinin ardından gitti bebeği de kapının önüne bıraktı.
Blair! Okay! I got the last one, and I left the model standing in nothing but her La Perlas.
Sonuncuyuda halledip, üstünde La Perlas larıyla birlikte bıraktım.
And you suggested at one point when we met in Toronto that we each write our version of it, and then we would show it to each other at the end and might do something with it, but that was left pretty open-ended.
Toronto'da buluştuğumuzda bir öneride bulunmuştun,... hikâyeyi kendi anlatış açımızdan yazacak,... birbirimize hikâyenin sonunu gösterecek yani bununla ilgili bir şeyler yapacaktık ama ucu çok açık bırakılmıştı.
Apparently his ex-wife left a guy at the altar, but the honeymoon was paid for. So he is her plus one.
Görünen o ki kadın, adamı nikah masasında bırakmış ama balayı parası da ödenmiş, yani Sheldon da "artı bir" olmuş.
'Cause she's the one good thing I got left in this world.
Çünkü bu dünyada sahip olduğum tek iyi şey o.
After you left the capital, whenever it snowed, I had one more gem embedded in its handle.
Sen başkenti terk ettikten sonra, kar yağıyordu, sapına bir cevher daha işlettim.
We've been through everybody on the list, and the only one left is Sean Gupta.
Listedeki herkesi kontrol ettik, ve geriye tek kalan Sean Gupta.
No, but I had to get onto the I.M.T. calculus team, and there was only one spot left.
Hayır, ama O.Ç.T. matematik takımına girmem gerekiyordu ve sadece tek bir yer kalmıştı.
The land was predominantly populated by World War One Veterans and their families, who had left their homes to come to Agro Pontino, in the middle of nowhere, in the hope of creating a better future for their children.
Bu topraklarda büyük çoğunlukla Birinci Dünya Savaşı gazileri ve aileleri yaşıyordu. Evlerini terk edip, çocukları için daha iyi bir gelecek kurabilmek umuduyla kuş uçmaz kervan geçmez Pontino Bataklıkları'na gelmişlerdi.
There's only one person left now for the Miss Genie Pageant.
Şuan, sadece bir yarışmacımız kaldı.
And the longer we wait, the more that my vascularity diminishes, the more the nerves die, the more the muscle atrophies, and then there's only one option left!
Ne kadar uzun süre beklersek vaskülaritem o kadar azalacak o kadar sinirim ölecek ve o kadar kasım körelecek. Sonra geriye tek bir seçenek kalacak.
You're the only one I have left.
Senden başka kimsem kalmadı.
He left one for each of the three potential heirs when and if they inherited.
Her üç varis için de birer mektup bırakmış.
The one who snatched this guy's kidney and left him with trade-ins.
Bu adamın böbreğini alıp yerine kendisininkini bırakan katilin.
The one who left town and never called.
Şehri terkeden ve asla aramayan adam.
Did you think about what would happen when there were no robots left to shoot at the last one?
Geriye ateş edecek robot kalmadığında olacakları düşündün mü hiç?
Brandon was one of the finest young men I have ever known, and if I find the son of a bitch that did this before you do, you're not gonna have anything left to find.
Brandon tanıdığım en iyi delikanlılardan biriydi. Bunu yapan orospu çocuğunu sizden önce bulursam size bulacak bir şey kalmaz.
But I think when you left your husband, you were so desperate for the love of a man that you latched onto the only one you knew would never leave you and you turned your little boy into your little boyfriend.
Ama bence kocandan ayrıldığında, bir erkek sevgisine o kadar açtın ki seni terk etmeyeceğini bildiğin tek kişiye tutundun ve oğlunu, erkek arkadaşın yaptın.
One dimension to the left.
- Diğer boyuta geçtik.
Er, have you heard the one about the guy who left his community service early to let his dog out for a shit? No.
Daha önce köpeği sıçsın diye toplum hizmetinden erken çıkan adamın hikayesini duydunuz mu hiç?
Uh-huh. But this one time, I left it out in the rain, so the battery died.
Ama bir seferinde yağmurda bıraktım ve pilleri mahvoldu tabii.
And that's just one of the reasons she left.
Bu sadece terk etme sebeplerinden biri.
Did it ever occur to you that the dinosaurs back home might be glad this one left?
Bu dinazorun burada kalması belki evdekinin işine gelmiş olabilir mi?
You're the only one left in the country that didn't know.
Bunu sen hariç tüm ülke biliyor.
If they're not taking the plea, we have one option left.
Eğer pazarlığı kabul etmiyorlarsa, geriye tek bir seçeneğimiz kalıyor.
I also left him, even though he was the one who...
Ondan da ayrıldım, sevdiğim tek adam olduğunu...
He's the one that got left behind.
Bırakılan şey kendisi.
He's the only one left, but we can still put him on trial.
Geriye bir tek o kaldı ama onun ceza almasını sağlayabiliriz.
You are the only one that's left that's fighting for me.
Benim için mücadele veren tek sen kaldın.
But, since there was just one pill left, I cut it in half and ate only the half.
Ama haptan bir tane kaldı diye yarısını yemiştim...
Yes, the one on the right is from the murder scene, and the one on the left is from the body site.
Evet, sağdaki cinayet mahalinden, soldaki ise cesedin bulunduğu yerden.
Ahsoka, how will they know who is responsible if there is no one left to tell the tale?
Ahsoka, eğer geriye hikâyeyi anlatacak kimse kalmazsa, kimin sorumlu olduğunu nereden bilecekler?
It's too bad you didn't go back for the one you left at Vanowen S.C. when you realized it was defective.
Vanowen'daki bombanın arızalı olduğunu anladığınızda geri dönüp almanız lazımdı.
Sir, you know Anders is the only one left who's rated to work the reactor, right?
Efendim, reaktörde yalnızca Anders'ın çalıştığını biliyorsunuz, değil mi?
The one safe place left in this world of woe :
Bu kederli dünyadaki tek güvenli yer...
But the ruthless warmongers have left little trace on the world, and the biggest legacy of this time was one the Assyrians were barely aware of.
Fakat bu acımasız savaşçılar dünyaya küçük bir iz bıraktı ; ... bu zamanın en büyük mirası Asurlular'ın hemen hemen hiç farkında olmadığı bir şeydi.
I'm not sure about the size, but this is the only one left.
Beden konusunda emin değilim. Ama bundan bir tane kalmış.
Because he couldn't live with himself any longer, with what he had done, which meant that he was gonna take away the one thing that he left you after the divorce- - your lifestyle, paid for by Suncove profits.
Çünkü, yaptıklarıyla yaşamayı artık kaldıramıyordu, bu da demek oluyorki size bıraktığı tek şey yani Suncove'un parasıyla sahip olduğunuz tüm bu hayat tarzınız, elinizden uçacaktı.
One, he thought you left it there by mistake after a tryst, and you were planning to go back, retrieve it, dispose of it, having no idea that the police would recover it first.
Birincisi, bir buluşmanız sonrasında telefonu yanlışlıkla bıraktığınızı ve geri gelip telefondan kurtulacağınızı düşündü polisin telefonu önce bulacağını düşünemedi.
She's the one who left an addict with access to drugs.
Bir bağımlıyı ilaçlarla başbaşa bıraktı.
We were repeatedly told, another 100 metres, and you've done it, but how can it be done if you just don't have the strength? Each attack resulted in such a high number of losses, that it was easy to calculate how long it would be before there was no-one left.
Politikacılardan biri iyice ileri giderek, diğer partilerle çalışmadıkları için Nasyonal Sosyalistler Alman değildir, dedi.
No one's seen him around campus since he left the house.
Yurttan çıktığından beri kimse onu bir daha görmedi.
Two to the left and down one.
- İki tane sola ve bir tane aşağıya.
Were you the one who left?
Yanında biri var mı?
The one on its left... Pull it back a little.
Onun solunda duranı da biraz geri çek.
You're the one who left.
İlk kim kaçıyor?
This display model is the last one we have left.
Kalan tek yataktı.
Stroke of luck, madam. One ticket left for The Cherry Orchard.
Şansa bakın ki, Kiraz Bahçesi için bir tane daha bilet kalmış.
You're not the same Hobbit as the one who left the Shire.
Shire'dan çıkan o Hobbit değilsin artık.
the left 71
ones 44
one day at a time 90
one moment please 57
one more time 797
one day 2293
one thing at a time 106
one month later 23
one more 931
one more shot 23
ones 44
one day at a time 90
one moment please 57
one more time 797
one day 2293
one thing at a time 106
one month later 23
one more 931
one more shot 23
one year ago 42
one more day 57
one more hour 17
one hundred 76
one more chance 34
one more minute 37
one step at a time 173
one moment 967
one more thing 865
one more round 22
one more day 57
one more hour 17
one hundred 76
one more chance 34
one more minute 37
one step at a time 173
one moment 967
one more thing 865
one more round 22
one more drink 18
one and two 35
one second 1230
one sec 340
one night 558
one at a time 318
one time 516
one week 142
one game 29
one point 33
one and two 35
one second 1230
one sec 340
one night 558
one at a time 318
one time 516
one week 142
one game 29
one point 33