Time offer translate Turkish
461 parallel translation
It's a one-time offer... and the alternatives just get worse.
Bu tek defalık bir teklif sonrakiler daha kötü olur.
But this is a limited-time offer.
Ama bu teklifin zamanı sınırlı.
This is a one-time offer.
Böyle bir teklifi sadece bir defa yaparım.
This is a one time offer.
Bu, bir kerelik bir teklif.
My name's Bob Smith, and I hope you have a moment, because I have a one-time offer on a new hair care product. Hi.
Selam.
This is a first-time last-time offer.
Bu ilk ve son teklifim.
That's a one-time offer.
Tek önerimiz bu.
When the time comes for a sweetheart to offer himself... he'll have to talk to you and not to your mother.
Bir taliplin çıkıp gelse annenle değil, seninle konuşması gerekecek.
It's time to offer them the dancing girl. Bring her.
- Dansçı kızı sunmanın zamanı geldi.
The fatal mistake was made a bit earlier, when we were sitting idly in Moscow for more than a month, losing time, waiting for a peace offer from the Russians.
Ölümcül hata biraz erken yapıldı, Moskova'da bir ay boş boş oturmuş, Ruslardan bir barış teklifi bekledik.
Well, Mr. Episcovo, if I could spend the time, I'd enjoy very much talking about your business, but I'm in a hurry, and so, with all due respect, allow me to offer you a proposition.
Pekala bay Episcovo, eğer biraz daha vaktim olsaydı... işiniz hakkında konuşmaktan çok memnun olurdum ama... acelem var ve bu nedenle affınıza sığınarak size bir... anlaşma önermeme izin verin.
This time let us offer him living hearts.
Bu sefer ona, yaşayan kalpler sunalım.
With your pedigree and your time inside, who'd offer you decent work?
Senin geçmişine ve içeride geçirdiğin zamana bakarak kim sana düzgün bir iş teklifi sunar?
What will you offer them this time?
Bu sefer onlara ne teklif edeceksin?
In good time I shall offer to the public my secret herbal elixir, the certain cure for aches and shakes, for languishments of the limbs and troubles of the trunk.
Oraya vardığımda halkın arasına karıştım ve, onlara her derde deva olacak bu yılanı anlatmaya başladım. Evet, bu yılan sayesinde bütün rahatsızlıklarınızdan kurtulabilirsiniz.
Next time don't offer more than the going rate.
Bir dahaki sefere rayicin üstünde ücret teklif etmeyin.
Thus, ladies and gentlemen, Lola Montes declined our offer and the countess of Landsfeld embarked on her dizzying ascent, presented here for the first time in the world as an acrobatic and trapeze act.
Bayanlar ve baylar, bu şekilde Lola Montes teklifimizi reddetti ve baş döndürücü rampasına tırmanan Landsfeld kontesi dünyada ilk kez burada akrobat ve trapez gösterisini sunacak.
Next week at this time we shall all return... our mummers to offer you their usual 26 minutes of drama.
Haftaya aynı saatte 26 dakikalık dramamızda oyuncularımızla birlikte yeniden karşınızda olacağız.
This time I venture to offer you another alliance.
Bu kez size başka bir işbirliği öneriyorum.
My brother and sister-in-law have made a marvelous offer this time.
Erkek kardeşim ile eşi bu sefer fevkalade bir teklif yaptılar.
Well then, we have plenty of time to consider this offer.
Bu durumda, daha yüksek bir teklifin gelmesini bekleyeceğiz.
It's about time one of them made me an offer.
Şimdi birisinin gelip bana bir fiyat teklif etme zamanı.
But this time, I shall offer him a gift so magnificent that he will not be able to refuse me.
Ama bu sefer beni reddedemeyeceği kadar mükemmel bir hediye sunacağım.
Have I got time to offer you champagne before your inevitable triumph?
Kaçınılmaz zaferinizden önce size şampanya ikram etmeye zamanım var mı?
Perhaps their offer was coldly worded, but friendship grows with time.
Belki teklifleri biraz soğukkanlıydı, ama dostluk zamanla gelişir.
Once upon a time, I thought I'd offer him my daughter's hand, but he turned out to be a fool.
Bir zamanlar, onu kızımla evlendirmeyi düşündüm, ama aptal olduğu ortaya çıktı.
In our civilised business, this is the traditional time... to offer you a cigarette or some liquid refreshment perhaps.
Bizim uygar iş anlayışımıza göre... sigara ya da içecek ikram etme zamanı geldi.
This offer now has a time limit.
Artık teklimizin bir zaman sınırı var.
- But I got more to offer this time.
- Ama bu sefer daha iyi bir teklifim var.
However, this is a one-time-only offer.
Bununla birlikte, bu tek seferlik bir teklif değil.
I have come yet again, and it will be the last time, to offer you a share in my kingdom here on Earth.
İşte yine sana geldim, ve krallığıma katılman için... sana son teklifimi sunuyorum.
It was just the right offer at the right time.
Doğru zamanda iyi bir teklif yaptılar.
I know it's taking a long time but he's starting to respond to the security I can offer him.
Bunun uzun zaman aldığını biliyorum... fakat ona sunduğum güvene cevap vermeye başIıyor.
I think it's time you reconsider my offer, pal.
Teklifimi tekrar düşünme vakti geldi, dostum.
And I do have a great deal of time to offer there.
Gelirsen sana bol bol zaman ayırabilirim.
It's hard... at a time like this to find the words... to offer you any comfort.
Bu kötü zamanda doğru sözleri bulmak ve teselli etmek gerçekten çok zor.
In that case, let me offer you this time.
Oh, o zaman size çay ikram etmeme izin verin, bu kez.
I'll repeat my offer one last time.
Teklifimi son bir defa tekrar edeceğim.
Every time we offer amnesty, they reject it.
Her af önerdiğimizde, reddettiler.
" for the last time, offer on her body
" son kez kadının vücuduna...
It's a wonderful offer, but it's a crucial time for Mary.
Harika bir teklif, ama Mary için çok önemli bir dönem.
I'd offer you coffee, but my assistant is using her vacation time.
Sana kahve ikram ederdim, ama yardımcım izne çıktı.
In a matter of time, the trial of the two men... charged with your son's death will be concluded... and seven men and two women whom you've never met... will try to offer you an explanation as to why William is dead.
Kısa bir süre zarfında, oğlunuzun ölümünden sorumlu iki kişinin yargılanması sonuçlanacak ve hiç görmediğiniz yedi erkekle iki kadın William'ın neden öldüğünün açıklamasını size sunmaya çalışacaklar.
By now you've seen what Rancho Relaxo has to offer... but remember, we... can't tell you how to have a good time.
Şu an da Rancho Relaxo`nun size sunduklarını gördünüz... ama unutmayın ki, biz.. size nasıl iyi vakit geçireceğinizi söyleyemeyiz.
Why offer to look after Lisa if you never have time?
Eğer hiç vaktin yoksa neden Lisa'ya bakmayı önerdin?
One-time-only offer.
Sadece bir kerelik bir teklif.
I couldn't possibly entertain their offer at this time.
Onların teklifini kesinlikle değerlendiremem... şimdilik.
The one time they offer us something to eat we wind up selling women's shoes.
Birbirlerine yemek için teklif ettiler ve kadın ayakkabısı satmaya başladık.
I'll have to make sure I offer my congratulations to the Ensign the next time I see him.
Onu bir dahaki görüşümde tebrik edeyim.
But he still won't let me offer comfort to the woman I love at a time when my place is clearly by her side.
Ama hala, çok sevdiğim o kadının yanında olma isteğimi kabul etmiyor.
I don't want any benefits. This is a one-time special offer, Jim, lad.
- Ben kazanç falan istemiyorum.
offer 51
time to go home 94
time to die 52
time to wake up 54
time flies 78
time is running out 68
time is money 74
time is of the essence 71
time to go 627
time is up 41
time to go home 94
time to die 52
time to wake up 54
time flies 78
time is running out 68
time is money 74
time is of the essence 71
time to go 627
time is up 41
time travel 83
time to sleep 29
time to eat 55
time is 18
time will tell 62
time for bed 134
time to go to work 26
time to go to bed 19
time out 262
time to leave 25
time to sleep 29
time to eat 55
time is 18
time will tell 62
time for bed 134
time to go to work 26
time to go to bed 19
time out 262
time to leave 25
time job 218
time to get to work 16
time of death 270
time for breakfast 17
time to get up 91
time continuum 62
time thing 208
time low 44
time lord 48
time for dinner 25
time to get to work 16
time of death 270
time for breakfast 17
time to get up 91
time continuum 62
time thing 208
time low 44
time lord 48
time for dinner 25