Zaman translate Spanish
572,880 parallel translation
Zaman doldu.
Eres mía. Manos arriba.
Her zaman çok yaratıcıydın.
Siempre fuiste tan creativo.
O zaman o işleri hallettikten... - sonra bana gelseniz daha iyi olur.
Bien, mejor arreglan esa respuestas antes de ir a verme.
Ben ne zaman kanepede uyuklayan yaşlı adam oldum?
¿ Cuándo me he convertido en el vejete que se queda dormido en el sofá?
Her zaman ki şeyler.
- Sí. - Solo son cosas. - ¿ Cosas?
Zamanı geldi.
Es la hora.
Tamam, o çıkınca beni ara o zaman.
Entonces, por favor, llámame cuando salga de ahí. - ¿ Has llamado para avisar?
Justin henüz bacaklarının işlevini kaybetmemişti. yine de o zaman bile eninde sonunda hareketini kısıtlayacak ALS hastalığını erken semptomlarını gösteriyordu.
Justin aún no había perdido el uso de sus miembros, aunque incluso entonces, ya mostraba los primeros síntomas del ELA que acabaría por arrebatarle su movilidad.
Gerçek ortaya çıkacaktır. Her zaman çıkar.
La verdad saldrá a la luz, siempre lo hace.
- O zaman yeniyor mu?
- ¿ Y eso es comestible?
Hipopotamsan ve lezzetli bilyeler için kavga ediyorsan, o zaman başka.
A menos que seas un hipopótamo y pelees por canicas.
Bunu en son ne zaman oynadın?
¿ Hace cuánto lo jugaste?
Anılar her zaman aslından daha iyidir.
Los recuerdos siempre son mejores que la realidad.
Bir de doğru pencereyi bulmak zaman aldı!
¡ Y me tomó tiempo encontrar la ventana correcta!
Ne istediğimi her zaman bildin.
Lo que siempre he querido.
Zaman doldu.
Se acabó el tiempo.
Tamam, zamanım dolmuş, o yüzden teşekkürler.
Bueno, se ha acabado el tiempo. Gracias.
Zaman tutan olmaktan nefret ediyorum.
Odio ser la que controla el tiempo.
Yağların çıkma zamanı geldi.
Hora de aflojarme los pantalones.
Tamam, sadece bir tane için zamanımız var.
De acuerdo, solo nos queda tiempo para una más.
Bunu da atlatacaksın ve başka biri ile tanışacağın bir zaman gelecektir.
Te sobrepondrás a esto y con el tiempo conocerás alguien más.
O zaman bir şans daha ver.
Entonces intentadlo de nuevo.
O zaman ona gülen bir surat göndereceğim.
Entonces voy a enviar una carita feliz.
Her zaman haklısın.
Siempre tienes razón.
Başka zaman gideriz.
Siempre podemos ir en otro momento.
Biraz zaman aldı ama... şu andaki halimizden memnunum.
Nos costó un poco, pero estoy contenta de cómo estamos ahora.
Zamandaki değişiklikler zaman depremlerine ve aberasyonlara sebep olur. Bunları düzeltebiliriz.
Los cambios en la historia provocan temblores de tiempo y Aberraciones, cosas que podemos deshacer.
Zamanın en kötü canavarlarından biri.
Uno de los peores monstruos de la historia.
21. yüzyıldan bir radyoyu 22. yüzyıldan bir zaman gemisiyle iletişime geçirmek kolay bir iş değil.
No es fácil hacer que una radio del siglo XXI se comunique con una nave temporal del siglo XXII.
- O zaman hemen gel de al bizi.
Bueno, mueve el culo hacia aquí y ven a recogernos.
O zaman kostüm hala laboratuvarında olmalı.
Bueno, entonces, debe de tenerlo todavía en su laboratorio.
Ve görünüşe göre dahil olduğumuz olaylara müdahale ederek zamanı yok etmeye de hazırız.
- Y, aparentemente, estamos listos para destruir el mismo tiempo al interferir en acontecimientos en los que ya hemos participado.
Pekala bakın, zaman gibi gerçekliğin de oturması gerekir.
Bueno, mirad, como el tiempo, la realidad necesita fijarse.
En azından eski hallerimizle temasa geçmekten kaçınarak zaman paradoksunun boyutunu küçültmeliyiz.
Cuanto menos, tenemos que mitigar el alcance de la paradoja temporal evitando el contacto con nosotros mismos a toda costa.
Bunu çok uzun zaman önce yapmalıydım.
Debería haber hecho eso hace mucho tiempo.
O zaman mızrağı çalıp 1916'dan götürürüz.
Pues robamos la Lanza y la sacamos de 1916.
- Ne zaman banka soyacağım?
- ¿ Cuándo podré robar un banco?
Evet, eğer şu an gemiden çıkarsanız sizi görürler ve zaman çöker.
Sí, y si salís ahora de la nave, os verán y estropearemos el mismo tiempo.
Rip Hunter neden zaman yolculuğunun ilk kuralını çiğnesin ki?
Rip Hunter la primera regla de los viajes en el tiempo?
- Zaman depremi.
Un temblor de tiempo.
Tüm zamanı tehlikeye sokacak bu parlak fikir kimden çıktı?
¿ De quién fue la brillante idea de hacer algo que podría poner en peligro todo el tiempo?
O zaman bu benim suçum.
Así que esto es culpa mía.
- Bu da zaman depremi miydi?
- ¿ Eso ha sido otro temblor de tiempo?
Zaman sıçraması yapmalıyız.
Tenemos que saltar en el tiempo.
Kendimizle birlikte zamanda yolculuk etmek şu ankinden kat kat daha büyük bir zaman paradoksu yaratabilir.
Viajar en el tiempo con nosotros mismos podría crear una paradoja potencialmente mayor que la que ya hemos creado.
Gracie, zamanı geldi.
Gracie, soy yo.
belki de bu kadar zaman ayırmamalıyız.
Si resulta que acabamos haciendo su trabajo duro, puede que no debamos dedicarle demasiado tiempo.
Peki ne zaman alacaklar ameliyata?
Bueno, ¿ para cuándo está programada?
Bunun için zamanımız yok.
No tenemos tiempo para eso.
Tam zamanında.
Justo a tiempo.
O zaman gitmeyin.
Entonces no vayáis.
zamanı 41
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanım yok 137
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanım yok 137
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37