Zamanı gelince translate Spanish
1,286 parallel translation
Angel zamanı gelince sağ kolum olacaktı.
Él iba a sentarse a mi derecha llegado el día.
Zamanı gelince.
Cuando sea el momento correcto.
Zamanı gelince köprüyü geçeceğiz, ama en azından hayatta kalma şansımız olacak.
Resolveremos eso a su tiempo pero incrementaríamos nuestra oportunidad de sobrevivir.
Zamanı gelince yapacağız.
Será cuando tú quieras.
Zamanı gelince... biliyorsun.
Cuando llega el momento lo sabes.
Zamanı gelince bazı şeyleri atmak gerekir.
Debíamos hacerlo un tiempo.
Zamanı gelince V-Altı uzmanları içeri girip mala baksınlar.
Cuando todo esté seguro... tenemos que ver que la gente de V-Six entre a inspeccionar la mercancía. Sí, señor.
- Yani, zamanı gelince çıktım.
- Llegado el momento, me fui.
Cevabınızı zamanı gelince alacaksınız bayım. "
En su tiempo, señor, tendrá su respuesta. "
"Bölünme zamanı gelince, büyük bir fırtına kopacak ve hayvanlar gibi dövüşeceksiniz."
"Cuando llegue el momento de la división, habrá una terrible tormenta, y todos os pelearéis como animales."
- Tepelere filan. Geri sayım zamanı gelince döndü.
- A las montañas o donde fuera que...
Zamanı gelince.
En su debido momento.
Oy kullanma zamanı gelince herkes gibi sıraya girdim.
Cuando llegó la hora de votar, me puse a la cola como todos los demás.
Zamanı gelince, ona söyle... seni bana getirir, ve ben de nikahı yaparım.
Cuando el momento sea propicio, tú díselo y yo hago boda.
Eski adet böyle... zamanı gelince ayrıImak için evlen, savaşa giden bir savaşçı gibi, uzun bir ava çıkan bir avcı gibi.
Es la vieja costumbre. Cásate cuando tengas que partir. Como el guerrero que va a la guerra.
AyrıIma zamanı gelince evlenmek.
Cásate cuando llegue el momento de partir.
Zamanı gelince konuşacağız.
Y cuando llegue la hora, hablaremos.
Zamanı gelince yardım edebileceğini söyledi.
Dijo que cuando el tiempo llegue ella me podría ayudar.
Zamanı gelince bir şeyler isteyebilirim de istemeyebilirim de.
Te pediré una compensación a su debido tiempo, o puede que no
Bana zamanı gelince cevabı öğreneceğimi söylemiştin.
Dijiste que sabria la respuesta cuando llegase el momento.
Yükselen bir insanın iblise dönüştüğünü, bedene bürünmüş bir ölümsüz olduğunu öğrendik. Belediye Başkanı Wilkins zamanı gelince bunu yapacak.
Sabemos que la ascensión se refiere a... un humano que se transforma en demonio... haciéndose inmortal... y el día de la graduación el alcalde Wilkins hará exactamente eso.
Sürüyü çoğaltma zamanı gelince ebeveynlerim bana uygun bir eş seçecektir.
Cuando haya que aumentar la manada, mi padre elegirá con quién.
Saldırı esnasında, hasar gören şey kontrollermiş. Bu yüzden, zamanı gelince kapsüllerden çıkamamışsınız.
Los controles son los que se averiaron durante el ataque, por eso nunca salieron del estasis.
Ve, zamanı gelince, sizin yaptığınız gibi bana kapıyı açtı.
Luego, al llegar el momento, lo abrió para mí como hacéis vosotros.
Zamanı gelince tabi.
Cuando sea la hora correcta.
Zamanı gelince büyüyeceksin, ama asla adet olmayacaksın, çünkü sen bir erkeksin.
Tendrás la pubertad cuando sea el momento correcto, pero nunca tendrás periodo por que eres hombre, con tetas.
Onu zamanı gelince düşünürüm.
Cruzaré ese puente cuando llegue a ese lugar.
Zamanı gelince çaresiz kalacaksın.
Quemarás ese puente cuando llegues a ese lugar.
Elden çıkaramayacağı bir resmi almak mı, Lynch çetesini bir kerede tutuklattırmak mı? Geriye zamanı gelince halletmesi için bir ben kalacağım.
¿ Comprar un cuadro del que no puede deshacerse... o hacer que detengan a toda mi banda... dejándome a mí solo para cazarme cuando él quiera?
Zamanı gelince anlayacaksın.
Tú sabrás cuándo es.
Zamanı gelince sana güvenebilir miyim?
¿ Puedo contar contigo para cuando llegue el momento?
Zamanı gelince.
Todo se hará a su tiempo.
Zamanı gelince öğreneceksin.
Ya te enterarás.
Öğrenci gösterisinin zamanı gelince, bu fark yaratacak.
Eso influirá cuando determinen el taller de estudiantes.
Bunu bir sır olarak saklamaya karar verdik ve zamanı gelince sana söyleyecektim. Gebeliğimin üçüncü ayındaydım.
Decidimos... mantenerlo en secreto... y contarlo sólo cuando estuviera en el tercer mes.
Zamanı gelince söyleyeceğim.
¡ Espera! Yo te aviso, ¡ esperá!
Marie, belki zamanı gelince... senin ve benim gibi insanların birleştiği..
Marie, tal vez será el momento... cuando la unión de las personas como tú y yo...
- Pekala, zamanı gelince...
- Todo bien, ya.
Mümkün bunlar, zamanı gelince siyasal düzlemde de çalışma yapılır,... barış anlaşmaları vs. Ama bütün her şey biz de bitiyor,... her birimiz kendi muhitimizde, arkadaşlarımızla birlikte vs.
Lleva 20 años explotándome. ¡ Y se atreve a venir aquí a hacer cola para el pan! Escuchen lo que dice.
Eastwood izledi ve zamanı gelince hatırladı.
Eastwood observaba y, cuando llegaba el momento, recordaba.
Her zaman karanlık oday a kapatıldım. Annem ev e gelince dışarı çıkardım.
Me pasaba el día en una habitación oscura, sin hacer nada hasta que llegaba mi madre.
Kimin, ne zaman öleceğine gelince...
En lo que respecta a quién, cómo y cuándo :
Zamanı gelince kucağınıza düşecektir.
Si tiene que ir a usted, irá.
Bir kaç yıl içinde araba sürecek yaşa gelince, o zaman otobüse binebilirsin.
En unos años, cuando tengas edad para manejar entonces puedes tomar el autobús.
Sadece uzun yıllar sonra... artık gerçek, göz ardı edilemez hale gelince... anlaşıIdı ki, o... zamanının ilerisinde biriydi.
Sólo muchos años después, cuando ya no podía ignorarse la verdad, empezó a ser considerado como un hombre que se había anticipado a su época.
Zamanın gelince gidersin. Tanrı onları affetsin.
Si tienen que morir, morirán.
yedek parça için kullandık ama ben her zaman sipariş verip gelince yerine yenisini koydum.
Tiene un motor Kohler. Le he quitado piezas, pero siempre las he repuesto.
Her zaman karanlık odaya kapatıldım. Annem eve gelince dışarı çıkardım.
Me pasaba el día en una habitación oscura, sin hacer nada hasta que llegaba mi madre.
Zamanı gelince.
Bueno, a su debido tiempo, pero en el presente, si no está completamente más allá tus habilidades, trata de concentrarte.
Bay Burns'e gelince, gece onu üç hayalet ziyaret etti. O zaman okula smokin pantolonunda bulduğu paraları bağışlamayı kabul etti.
Al viejo Sr. Burns lo visitaron tres fantasmas durante la noche y aceptó financiar la escuela con dinero hallado en los pantalones de su esmoquin.
Eve gelince önlüklerimizi ve çantalarımızı çıkarıp kahve içerken gülüşür birlikte çok güzel zaman geçirirdik.
Había risas, tomábamos café... Mire.
zamanı 41
zaman 286
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanım yok 137
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zaman 286
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanım yok 137
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144