Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → португальский / [ H ] / Hayat dolu

Hayat dolu перевод на португальский

1,104 параллельный перевод
Hayat dolu.
É enérgico.
Şey, şöyle diyeyim, gerçekten hayat dolu olması lazım.
Bom, garanto-te que ela tinha de ser muito enérgica!
Örgü örecek kadar hayat dolu.
Tão enérgica que andaria sempre aos pinotes!
Çok sıcak, hayat dolu. Ve senden uzaklara çekiliyor.
Tão quente... tão cheia de vida e já começa a declinar.
- Hayat dolu biri, Kelly.
Ele é animado, Kelly.
Hayat dolu, değil mi?
Cheio de cuspir, não é?
Biliyorum, biliyorum. Ama, adamım, o kadar hayat dolu hissettim ki.
Eu sei, eu sei, mas, caramba, nunca me senti tão vivo.
Bu canlı ve hayat dolu özgürlük aşıkları...
Estes vivos e amantes da liberação da vida...
Hayat dolu olabilir, çocuk gibi davranabilir.
Pode mostrar vida, portar-se como uma criança.
Burası çok hayat dolu!
É tudo tão vivido aqui!
Canlı, hayat dolu.
Com rapidez, com vida.
Hayat dolu.
Cheio de vida.
Öyle tutku dolu ki! O kadar hayat dolu ki!
Estão cheios de paixão, cheios de vida.
Hayat dolu! Tutku dolu!
Está repleto de vida, repleto de paixão.
Sana söylüyorum, o yaşlı kurt hayat dolu.
Digo-te, aquele velhote é uma fonte de vida.
- Ooh! - Spike Lee... ve daima güzel ve hayat dolu Kitty Carlisle`ın kafası.
Spike Lee... e a sempre linda e activa cabeça de Kitty Carlisle.
Öyle zeka ve hayat dolu ki.
É tão inteligente, tão vital.
Gerçekte hayat dolu sadece
Está apenas muito animado
Duyarlı, hayat dolu. Ömrümde bu kadar kibar birini görmedim.
É sensato, alegre e nunca vi modos tão simpáticos.
Ev yine hayat dolu.
A casa está cheia de vida, outra vez.
Öyle düşman ki bu zehir insan kanına civa hızıyla delip dolaşarak vücudun sokakları olan damarlarını sirkenin sütü kesmesi gibi akışkan ve hayat dolu kanını pıhtılaştırıverir.
Tal líquido é tão antagônico ao sangue humano... que, rápido como azougue... corre pelas vias naturais do corpo... e, com um vigor repentino, talha e coagula... qual ácido no leite, o sangue antes fino e saudável.
Nasıl da yaşam dolu, hayatın muhtemel tehlikelerinden bihaber.
Tão viva, e tão ignorante da precariedade da vida.
Daha dolu ve tatminkar bir hayat düşünemiyorum.
Não consigo imaginar uma vida mais intensa e satisfatória.
Şu andan itibaren, hayatı dolu dolu yaşayacağım!
Deste dia em diante prometo que vou viver a vida ao máximo!
Yağmur yağınca, yağan yağmur şerbet misali, insanın kalbini dürüstlük ve güzelliklerle dolu bir hayat geçirme arzusu ile doldururmuş.
E quando chovia, chovia um néctar doce que se infiltrava nos corações deixando um desejo de viver uma vida de verdade e beleza.
İçine kapanık, nefret dolu, insan hayatına saygısı olmayan biri.
Falo de um ódio enraizado e obsessivo e total desprezo pela vida humana.
Bunu açıklaması zor ama hayatı daha dolu dolu yaşamak istiyorum.
Quero dizer que, não quero apenas viver, entendes-me?
Ticaret ve tavizle dolu bir hayatın sisinde kayboldum.
Estou perdido em uma neblina de comércio e compromisso.
# Hayatın keyif dolu # Ve zevkle geçsin
# Seja alegria... # e prazer...
Kate, biliyorum. Hayat, yıkılmış hayaller ve kırılmış umutlarla dolu sonu olmayan bir bataklık.
Kate, olha, eu sei que esta vida é um lamaçal de futilidade, sonhos desfeitos, promessas quebradas.
Ağzına kadar canlılık, optimizmle dolu ışıl ışıl bir hayat gördün... -... ve onu söndürdün.
Viste vida a palpitar, cheia de optimismo e vivacidade e tiveste de a aniquilar.
Hayat ve cesaret dolu.
Cheia de coragem e vida.
Baksana. Neden benimle eve gelmiyorsun,..... böylece sıcak bir aile ortamının,..... senin boş, nefretle dolu hayatından..... çok daha fazlasını sunduğunu görebilirsin?
Por que não vens para casa comigo ver como um ambiente familiar tem muito mais a oferecer que tua miseravél existência.
Bu kaos ortamının dışında efsanevi kanun adamı Wyatt Earp rozetini ve silahını bırakıp ailesiyle huzur dolu bir hayat geçirmek için emekli oluyordu.
Deste caos sai um homem lendário, Wyatt Earp. Arruma o crachá e a arma para se dedicar a uma vida tranquila.
Özveri dolu bir hayat, ama biri yapmalı.
É uma vida de sacrifício. mas alguém tem de fazê-lo.
Korku dolu kuşatma altındaki hayatımıza mı?
Voltar para o quê? A uma vida de medo?
Hayatı dolu dolu yaşadığı, acıyı ve mutluluğu tattığı için. Ailesi ve dostları olduğu için.
Porque teve uma vida completa e teve experiências e amor e dor e tem uma família e amigos.
- Daha zengin ve daha dolu bir hayatı olacak.
- Para ter uma vida mais rica e cheia.
Hayat barbarca alışkanlıklarla dolu.
A vida está cheia de costumes bárbaros.
Huzur dolu bir hayat.
Quero uma vida tranquila.
Tanrım, umarım o pinyatalar şeker dolu değildir. - Şunları alayım mı, hayatım?
Oh, Deus, aguardo que essas piñatas não estejam enches de guloseimas!
Tamamen hayat ve enerji dolu görünüyordu. İlişkilendirmek zor.
Parecia tão cheio de vida e energia, custa a crer.
Hayat hayal kırıklıkları ile dolu.
A vida está cheia de desilusões.
Hayatı dolu dolu yaşamak gerek, anlıyor musunuz?
Há que viver a vida até ao máximo, percebem?
Hayatım zaten bir sürü olumsuzlukla dolu.
No meu mundo, já tenho coisas negativas que bastem.
Baron benim geçmişimin üzücü bir hatırasını temsil ediyor Fakat sen umut dolu hikayenle ona hayat vermişsin.
Mas tu fizeste uma coisa incrível por mim, Shizuku. O que era só uma recordação, ganhou uma nova vida graças à tua história.
Onsuz hayatın acı, çaresizlik dolu dipsiz bir kuyu olduğunu söyledi.
Disse só que, sem ele, a vida era um fosso de tristeza e desespero.
Ama hayat, kardeşim Mary'nin her gün hatırlattığı gibi, bu tür cilvelerle dolu.
A vida é rica em provações, como nos lembra a minha irmã Mary.
- Hayatım onlarla dolu.
Suficientes para encher uma vida.
Ve ilk kez olarak, güç ve hakimiyet dolu hayatında, Frollo ölümlü ruhu için korkulu bir sancı duydu.
E, pela primeira vez, perdeu a sua altivez e receou por todo o mal da sua alma imortal
Hayatı bizden daha hızlı ilerliyor ve onu dolu dolu yaşamak istiyor. Bence bunu yaşamasını engellememelisiniz.
A sua vida corre depressa, mas ele quer ter uma vida plena.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]