They go translate Turkish
23,761 parallel translation
You look the computer screens, they go with the proper speed.
Bilgisayar ekranına bakınca, hızlarının uygun olduğu görülüyor.
What? - They go outside.
- Dışarıya gidiyorlar.
The toilet paper they go through.
Tuvalet kağıdı yetiştiremiyorum.
They got your balls in a vise and they just never let go.
Senin toplari kavanoza koymuslar ve asla cikarmayacaklar.
I mean, where do they go from here?
Buradan nereye gidecekler?
Their parents are too strict, or they go to church too many times.
Ebeveynleri çok katıdır ya da çok fazla kiliseye gidiyorlardır.
All they need to know is when they go to bed at night and turn out the lights, that they're safe.
Bilmeleri gereken tek şey gece yatağa gittiklerinde ışıkları söndürünce güvende olduklarıdır.
Though they generally spend much of their week living in modern houses and eating food from modern kitchens, on weekends they go out to the country to reconnect to their land and their traditions, which revolve around the primacy of fire.
Hafta içi modern evlerinde, modern mutfaklarında pişirdikleri yemekleri yeseler bile hafta sonları kırsal bölgelere gidip topraklarıyla ve gelenekleriyle bağ kurarlar. Ve tüm bunların merkezinde ateş vardır.
[Curtis] Most of our people have medication that they have to eat... every day, but when they go out hunting, they throw that away... and, uh, the country makes them feel better.
Halkımızın çoğunun her gün alması gereken ilaçlar var. Ama avlanmaya çıktıklarında ilaç almıyorlar. Kırsal bölge sayesinde daha iyi hissediyorlar.
Instead they go on about the lung resection.
Akciğer rezeksiyonundan bahsedip durmuşlar.
You know, and a lot of these issues, they, uh... They go away over time.
O pürüzlerden çoğu zamanla ortadan kalkacaktır.
Now, let's go get him out of the water before they get there.
Alınmadan onu sudan çıkaralım.
Glen's kids would romp and he loved taking them fishing, and there was a horse farm nearby and they would all borrow horses and go riding and, uh, Roger and Beth, Glen's parents, they would come over almost every night for dinner.
Glen'in çocukları eğlenirdi. Ve onları balığa çıkarmayı çok sever. Ve yakınlarda bir at çiftliği var.
So, and then all I had to do was go- - just nod my head up and down and say, sure, and so the next morning, they leave and now it's getting close to 11 : 00
Sonra tek yapabildiğim kafamı sallayıp tamam demek oldu. Sonraki sabah gittiler ve saat 11.00'e geliyor.
what happens is, time just takes the feelings away, they just kinda get dim with time going by, they just go away and you don't get to figure it out.
Seni affederim ve kendimi iyi hissederim ama bunun yerine zaman o hisleri götürdü. Zaman geçtikçe söndüler. Kendiliğinden gittiler, sen farkında olmadan.
They will hunt us wherever we go.
Nereye gidersek gidelim peşimizi bırakmayacaklar.
Countries aren't happy about confessing or owning up to what they did because they're not quite sure where they want the system to go.
Olayın ucunun nereye gideceği belli olmadığı için,... hiçbir ülke itirafta bulunmak için,... yada olayı üstlenmek için gönüllü değil.
Now, those attackers obviously couldn't go to Microsoft and say, hey, test our code out for us. And give us a digital certificate. So they essentially stole them...
Saldırganlar Microsoft'a gidip "Hey, kodumuzu deneyin ve bize sertifika verin",... diyemedikleri için bunu çalmışlar.
The International Atomic Energy Agency inspectors would go in to Natanz and they would see that whole sections of the centrifuges had been removed.
Uluslararası Atom Enerjisi müfettişleri Natanz'a gittiklerinde,... tüm santrifüjlerin söküldüğünü gördüler.
President Obama would go down into the Situation Room, and he would have laid out in front of him what they called the horse blanket, which was a giant schematic of the Natanz nuclear enrichment plan.
Başkan Obama durum değerlendirme odasına gitmiş,... ve önüne "Horse Blanket" dedikleri bir şey serilmişti. Bu Natanz'daki Nükleer Zenginleştirme tesisine ait devasa bir şematik plandı.
If you go to the IAEA reports, they really show that all of those centrifuges were switched off and they were removed.
Eğer IAEA raporlarına bakarsanız,... tesisteki bbirçok santrifüjün,... çıkarılıp kaldırıldığını görürsünüz.
If we go out and do something, most of the rest of the world now thinks that's the new standard and it's something that they now feel legitimated to do as well.
Eğer çıkıp da birşey yaparsak,... dünyanın büyük bölümü bunun,... yeni standartı temsil ettiğini düşünür. Ve bunu yapmanın normal ve yasal karşılanacağını düşünürler.
Berta, they have to go.
Berta, gitmeleri gerek.
Perhaps they'll take the money and go away.
Belki de parayı alıp giderler.
Well, Don let them go, and they are starting to rush down the hill.
Don bıraktı çocukları, tepeden hızla inmeye başladılar.
If they boo you during the performance, I'll go down in the audience and I'll kick him in the balls, you know, and I'll make him a castrati.
Seni konserde yuhalarlarsa seyircilerin arasına iner onun hayalarından tekmelerim.
For example, in one paper they flagged, "there's not enough money to go around," or "according to conventional wisdom" as plagiarized, when in fact they're just sort of clichés.
Mesela bir ödevde "yeterli bütçe olmaması" veya "genel kanıya göre" gibi ifadeler aslında olmamasına rağmen intihal olarak işaretlenmiş.
Where'd they go?
- Bilmiyorum.
They make delightful drinks that go far to relieve some of the pain of incarnation.
Yeniden doğmanın acısını bile rahatlatacak lezzette içkiler yapıyorlar.
That they won't go elsewhere.
Başka yere gitmeyeceklerini.
Wherever they want to go,
Onları istedikleri her yere götürebiliriz.
Yeah, they were safe with you until you decided to go on a suicide mission.
Evet, seninle güvendeydiler, ta ki sen intihara karar verene kadar.
I have to go out there and tell five people they have a shot at a few more weeks of life.
Dışarı çıkıp beş kişiye hayatlarını birkaç hafta daha uzatma şansları olduğunu söyleyeceğim.
They know there's no cure, but they just aren't ready to go.
Tedavi olmadığını biliyorlar ama gitmeye hazır değiller.
That's why they always go out in style.
Bu yüzden devamlı tekniğin dışına çıkarlar.
I had to go to the police station and sign a report so they can search for Omar.
Omar'ı arayabilmeleri için karakola gidip ihbar talebinde bulunmak zorunda kaldım.
They'll go away.
İlla ki giderler.
Are they able to let go of and forgive each other for the hurt and disappointment that's brought them here?
Buraya getirdikleri acı ve hüsranları geride bırakıp bağışlamaya meyilliler mi?
But he and Virginia, they always find a way to go back to working together, so Art and I, we're always left out.
Ama o ve Virginia, işi birlikte yapmanın her daim bir yolunu buluyorlar, bu yüzden Art ve ben hep dışlanıyoruz.
- Wait, they both go to hell?
Bir dakika, ikisi de mi?
[Michael] I think anyone who eats meat needs to go hunting once, to see how they feel about it.
Bence et yiyen herkes, nasıl hissettiklerini anlamak için bir kez ava çıkmalı.
Among the Martu, the men go out with guns and they hunt bush turkey and kangaroos, you know, the high prestige foods that are hard to get.
Martu erkekleri silahlarla çalı hindisi ve kanguru avlamaya çıkarlar. Bulması zor olan prestijli yemekler yani.
[Jack] Sometimes the logs will go out and then they just sit there.
Bazen odunlar söner ve öylece dururlar.
On the plantations, whenever they have a big shindig, they would always go get the oldest slave and, uh, he would do most of the cooking, and they called him a pit boy.
Çiftliklerde, büyük bir şölen verecekleri zaman en yaşlı köleyi seçerlermiş. Ve yemeği o pişirirmiş. Ona mangal oğlanı derlermiş.
They never go outdoors, the sows live in narrow crates, and they're just impregnated litter after litter after litter.
Hiç dışarıya çıkmıyorlar, dişiler dar kasalarda yaşıyor. Doğurdukları anda tekrar dölleniyorlar.
They must've been following us from the get-go, from the airport.
Bizi en başından, havaalanından beri takip ediyor olmalı.
Yesterday, they finally let me go home.
Dün, sonunda eve gitmeme izin verdiler.
As far as I'm concerned, they should both go home.
Bana göre ikisi de evlerine gitmeli.
Damon, no offense, but I don't want things to go back to the way they were.
Damon, hiçbir suç, Ama ı şeyler olduklarını şekilde geri dönmek istemiyorum.
They let you go!
Gitmene izin verdiler demek.
You can make a noise and they'll go see what it is and then I can pick the lock.
Bir ses çıkar, gidip ne olduğuna baksınlar. Ben de kilidi açarım.
they got married 20
they got nothing 28
they got 69
they got me 44
they got him 88
they got everything 20
they got away 51
they got us 21
they got her 25
they got it 43
they got nothing 28
they got 69
they got me 44
they got him 88
they got everything 20
they got away 51
they got us 21
they got her 25
they got it 43
they got you 25
they got guns 16
good 48980
google 74
good night 12775
good morning 12476
go on 13820
goodbye 8643
gore 42
gonzo 57
they got guns 16
good 48980
google 74
good night 12775
good morning 12476
go on 13820
goodbye 8643
gore 42
gonzo 57