We all have translate Turkish
19,949 parallel translation
We all have things we won't forget.
Hepimizin unutmayacağı şeyler vardır.
We all have them.
Hepimizin bir efendisi vardır.
The one thing we all have in common... presidents to postmen, tycoons to teachers, from sea to shining sea!
Başkanlardan postacılara, kodamanlardan öğretmenlere kadar hepimizin ortak noktası olan tek şey!
He lies to his wife about them, and we all have to cover.
Karısına kullandığı yalan bu ve biz de gizliyoruz.
I suppose we all have those moments in life where everything changes in a second.
Herhalde hepimizin hayatında her şeyin bir saniyede değiştiği zamanlar oluyor.
We all have our opinions.
Hepimizin kendine ait fikirleri vardır.
Gee, what are you saying? Are you saying that we all have things "hidden" inside us?
İçimizde "saklı" şeyler olduğunu mu ima ediyorsun?
Eventually we all have to take responsibility for our own life.
Er ya da geç, hepimiz kendi hayatımızın sorumluluğunu alma ihtiyacı hissederiz.
If being with you has taught me anything, it's that we all have the capability to change.
Seninle olmak bana bir şey öğrettiyse o da, herkesin değişebileceğidir.
We all have to stop it, now.
Hepimiz birlikte durdurmalıyız, şimdi.
We all have our proclivities, right?
Hepimizin eğilimleri vardır, değil mi?
All we have right now are names and dates of birth.
Şu anda elimizde sadece ismiyle doğum tarihleri var.
We'll have, like, a travel ark in the middle of all the hipster Jews.
Hipster bir Yahudinin arasına geziler için olan gemiden ya da ahit sandığını koyarız.
All we have to do is reel'em in, so follow my lead.
Geriye sadece konuşmak kalıyor. Şimdi beni takip et.
If we all got worried every time Dr. Gordon accidentally tripped the panic button, we'd all have ulcers.
Doktor Gordon'un kazayla panik butonuna bastığı her seferinde endişelenseydik hepimiz ülser olurduk.
We're all just here to have a good time, right?
Burada sadece iyi vakit geçirmeye çalışıyoruz, değil mi?
Why put all your faith in her when we have other options?
Neden başka seçeneklerimiz varken bütün inancını ona veriyorsun?
We have the personal security detail all down hard.
Koruma ekibini bulduk, hepsi ölmüş.
All right, have your men put their weapons on the ground, put their hands behind their head... and then we'll get this whole matter all... wrapped up, nobody gets hurt.
Adamların silahlarını yere bıraksın ellerinizi başınızın üstüne koyun biz de kimsenin burnu bile kanamadan bu meseleyi halledelim.
Once we have access to their system, we can make all of the bullshit go away.
Sistemlerine erişim sağladığımızda bütün bu bok püsürü yok ederiz.
We'd like to review all intelligence you have on them.
Onlara ait tüm istihbaratınızı incelemek istiyoruz.
We'll get you all of our dossiers with any intel we might have.
Elimizdeki tüm verilerin olduğu dosyaları size vereceğiz.
We're gonna talk, and all you have to do is listen.
Biz konuşacağız, sen sadece dinleyeceksin.
All we have to do is find her.
Tek yapmamız gereken onu bulmak.
All we have to do is enter the security number into the app...
Tek yapmamız gereken güvenlik numarasını uygulamaya girmek.
So, is knowing all this enough, or do we have to, like, do something?
Bunları bilmek yeterli mi yoksa bir şey falan mı yapmamız gerek?
After all these years, we still have such different concepts of style.
Bunca yıl geçti hala çılgınlık anlayışımız çok farklı.
If that's true, all we have to do is look through... 120 years of birth records to find a new suspect.
Eğer bu doğruysa yapmamız gereken tek şey son 120 yılın doğum kayıtlarından yeni bir suçlu bulmak.
Okay, if we're going to play kangaroo court, I have to go out of pocket to sweeten my java because all we normally we have here is regular creamer.
Tamam, madem mahkemecilik oynuyoruz, o zaman kahvemi tatlandırmak için para ödemek zorunda kalacağım çünkü burada sade kremadan başka bir şeyimiz yok.
Truth is, we both know I'm a little self-destructive, and... lately I've been on this roll where I love my job, I'm even doing well with the ponies, and I can sabotage myself when I have all that I want.
İşin doğrusu, ikimiz de biraz kendime zarar vermeyi sevdiğimi biliyoruz ve son zamanlarda şansım yaver gidiyor, işimi seviyorum hatta at yarışından bile iyi kazanıyorum ve tüm istediklerime sahipken kendimi sabote edebiliyorum.
So you've got to be grateful for what you have, because when you think about it, aren't we all just random pieces lost in the carpet of life, looking for where we fit?
Sahip olduklarınıza şükretmelisiniz çünkü bunu bir düşününce hepimiz nereye uygun olduğunu arayan hayatın kayıp bir parçası değil miyiz?
Actually, we would rather have you on the Dipple filing, if that's all right.
Ama Dipple davasında çalışmanı istiyoruz senin için de uygunsa.
Well, we all must have some sort of connection to each other.
Aramızda bir çeşit bağlantı olmak zorunda.
Inducing signs of dementia in recent weeks could have set the stage for the tale we were all meant to believe- - that in her confused state, she wandered off her balcony to her tragic end.
Son haftalardaki bunama belirtilerini tetiklemek hepimizin inanması gereken bir yalana zemin hazırlayabilirdi. Sersemlemiş haline ve balkonda trajik sonuna doğru başı boş gezdiğine inanmamız gerekiyordu.
Right now, all we know is that some computers were stolen that may have some of his files.
Şu an, tek bildiğimiz, bazı dosyalar içeren bir kaç bilgisayarın çalınmış olması.
Desk assigned all these forms... What have we got?
Elimizde ne var?
We still have to sit through all the previews.
Hala fragmanları gösteriyorlar.
It's a calculated risk. Then we'll have all the money for the surgery.
Bu hesaplanmış bir risk, sonrasında tüm ameliyat parası elimizde olacak.
Ms. Sadie, I'd just like to say that all of us here in this room... Excuse me... we're all here because you have touched our lives in some special way, and, for all of us, I would just like to say thank you.
Bayan Sadie, şunu söylemek isterim ki bu odadaki herkes özür dilerim, hepimiz buradayız çünkü hayatlarımıza özel bir şekilde dokundunuz ve hepimiz adına, size teşekkür etmek istiyorum.
We have the exclusive rights to all 347 units.
347 dairenin tamamının satış hakları bizde.
And it just makes you realize that we all just worry, and we don't have to,'cause if you wanted to plant a seed in the ground and just eat what grows, then you could, you know?
Bu sana boşuna endişelendiğimizi fark ettiriyor. Endişelenmemeliyiz de. Çünkü toprağa bir tohum ekersen ve yetişeni yersen o zaman bunu yapabilirsin.
We arrange four of them around the corpse cassette, and have them all interconnected the the subject inside.
Dört tanesini ceset kasedinin etrafına koyacağız ve hepsinin içerideki deneğe bağlayacağız.
You're all so tacky. I'm not sure we can hang out with you. Don't you have whiskey?
Hepiniz o kadar pejmürdesiniz ki sizinle takılabileceğimi sanmıyorum.
We'll have all we need.
İhtiyacımız olan her şeyi alırız.
All the lamps we have.
- Lambaları da. Elimizdeki tüm lambaları.
Gather all the sugar we have.
Evdeki bütün şekeri getir.
All we have to do is find them.
Tek yapmamız gereken onları bulmak.
So at Symantec we have probes on networks all over the world watching for malicious activity.
Symantec olarak, tüm dünya üzerine yayılmış ve zararlı yazılımları izleyen birçok sondamız var.
So we have to take all the vocabulary and the terms that we use in strategy and military operations and adapt them into the cyber realm.
Yani strateji geliştirmede yada askeri operasyonlarda kullandığımız,... tüm terimleri ve kuralları alıp Siber ortama uyarlamamız gerekiyor.
"It was lovely meeting you," and we send her off and we laugh, and we have tea, and we buy a rocking chair that may or may not have been Benjamin Franklin's barber's cousin's proctologist's, and we pat ourselves on the back for a job well done, and we go home and we forget all about her.
Sonra da Benjamin Franklin'in berberinin kuzeninin proktoloğuna ait olma ihtimali olan bir sallanan sandalye alır, güzel bir iş çıkardığımız için birbirimizi över, evimize döner ve kızı tamamen unuturuz.
Then we have to start all over again.
Sonra en baştan başlıyoruz.
we all have secrets 32
we all have problems 17
we all have our secrets 25
we all have them 20
we all make mistakes 158
we all fall down 16
we all do 427
we all good 23
we all love you 31
we all 59
we all have problems 17
we all have our secrets 25
we all have them 20
we all make mistakes 158
we all fall down 16
we all do 427
we all good 23
we all love you 31
we all 59
we all are 398
we all go 23
we all set 21
we all know it 33
we all die 73
we all did 260
we all would 18
we all saw it 27
we all were 82
we all know that 100
we all go 23
we all set 21
we all know it 33
we all die 73
we all did 260
we all would 18
we all saw it 27
we all were 82
we all know that 100