O zaman sen перевод на португальский
4,303 параллельный перевод
- O zaman sen kalıyorsun.
- Então, fico contigo.
O zaman sen ahçıbaşını telefona versene.
Bom, então porque é que não pões a MasterChef ao telefone?
O zaman sen de onu bir daha göremezsin.
Então você nunca mais a vai ver outra vez.
O zaman sen de ölürdün.
Então, também estarias morto.
O zaman sen benden daha iyi bir insansın.
Bem... então és melhor do que eu.
- Okuma o zaman sen de.
- Então, pára de ler.
Eğer kirli polisi oynuyorsa o o zaman sen de oynamalısın.
Sr. Callen, se ele está a jogar sujo, você também deve jogar.
Araç hırsızlığı Ducky, Otopsi yok, ceset yok, o zaman sen de yoksun.
Um grande roubo, Ducky. Sem autópsia, sem corpo e sem você.
O zaman sen de benim yol gösteren hanımım olacaksın.
Ninguém dará pela sua falta. Mas e se o deixares cair ou o perderes?
O zaman sen... sen ailenin yanına gitmiyorsun veya...
Não vais para casa ficar com a tua família?
O zaman sen konuşma özgürlüğünü seçime büyük rüşvetlerin girdiğini açığa çıkarırsın.
Então podias usar a tua "liberdade de expressão" para denunciar esta intrusão de dinheiro na nossa eleição.
Bize bir işaret gönderecekler ve o zaman sen de inanacaksın.
Vão enviar-nos um sinal e tu vais acreditar também.
O zaman sen yap!
Devias fazer o mesmo.
- Sen geldiğine göre ben gideyim o zaman.
Vou sair agora que chegas-te. Bastardo sortudo.
Tabii ki çağıracağız. Sen her zaman en iyisini bildiğini söylersin.
Sempre dizes que sabes o que é melhor.
Çünkü sen, Booth yüzüğü parmaklarına taktığı zaman onların ölü gibi kokmasını istemezsin.
Porque não queres ter os teus dedos com cheiro de morte quando o Booth te colocar a aliança.
Düşündüm ki, eğer sen içimdeki iyiliği görebilirsen belki o zaman ben de o iyiliği görebilirim.
"Apercebi-me, " que se tu conseguias ver o bom em mim, " então, talvez, eu pudesse ver o bom em mim mesma.
O bozulmuş polisler işin içine girince işler biraz riskli hale geldi ama sen her zaman bir kadını nasıl eğlendireceğini biliyordun Hayden.
As coisas ficaram más com aqueles polícias corruptos, mas sempre soubeste como agradar a uma miúda, Hayden.
Sen zaman harcıyorsun.
Está a desperdiçar o seu tempo.
Kendinden geçen sen değil....... çoğu zaman olduğu gibi Witten'dı.
Mas não foi você quem adormeceu, foi o Witten, como todas as noites.
Burada işim daha bitmedi. Ama bittiği zaman o gün geldiği zaman, sen ve ben Seattle'a geri döneceğiz. Ve biz o kapıyı tekrar çalacağız.
O meu trabalho aqui ainda não acabou, mas quando acabar e esse dia chegar, tu e eu voltaremos para Seattle, e ambos... e ambos bateremos naquela porta juntos.
Sen yap o zaman.
Bom, se calhar devias matá-lo tu.
Birisi profiline baktığı zaman sen de ifşa olmuş gibi hissetmiyor musun?
Quando estão a ler o teu perfil... Não te sentes exposto?
Sen her zaman onun oğlu olacaksın.
Você vai ser sempre o filho
Ama sen de konuşturamazsın o zaman.
E tu também não podes fazê-lo falar.
Zaman sonra ilk buluşmanız, bir tarih olan, o size mesaj atmış ve demiş ki bunu yapmak mümkün olacak değil ama sen yapabilirsin onun yerine uğra gece yarısından sonra.
Depois do primeiro encontro, que foi um encontro, ele manda-te uma mensagem e diz que não conseguirá ir, mas que podes ir a casa dele, depois da meia noite.
- O zaman hepimiz burada ölürüz. Sen de onu bir daha göremezsin.
- Então, morreremos aqui e tu nunca mais voltas a vê-la.
O zaman ona imkansız olduğunu söyle ve onu sen tedavi et.
Diz-lhe que não é possível e trata dela tu mesmo.
Ben o zaman daha davet bile edilmemiştim. Sen sadece...
Nem tinha sido convidada.
Sen dönmeden önce hiçbir şeydim, ve her zaman, bedelini ödedim.
Tenho-o sido sempre, desde que chegastes, e, de cada vez que o sou, pago o preço.
Fransa için doğru zaman geldiğinde, sen de kabul ettiğinde senin tarafında olacağım, tam olarak.
Quando for o certo para a França, caso concordeis, estarei a vosso lado, totalmente empenhado.
Şunu da Keaton değil sen söyledin o zaman : "Kadınlar hamile pantolonu giyen erkekleri çekici bulmazlar."
Foste tu, não o Keaton, que me disse que as mulheres não se sentem atraídas por homens que usam calças de grávida?
İyi ama sen değilsen, ne o zaman?
Se não for você, o que é?
Eğer sen değilsen, o zaman...
Se não fostes tu, então...
- O zaman karşılığında sen de benimkileri ona gönder.
- E eu os meus.
Her zaman onun gözdesi sen oldun.
- Sempre foste o preferido dele.
Konta, babamın ne zaman gideceğini sen mi söyledin?
Disseste ao Conde quando o pai partiria?
Sen her zaman ümitsiz bir üniversite öğrenci birliği üyesi olacaksın arabasını parçalayan, omurgamı ezen, - ve asla dönüp arkasına bakmayan.
Serás sempre aquele tipo da República que espatifou o carro, esmagou-me a coluna e nunca mais olhou para trás!
- Döneyim de aklım burada mı kalsın? - O zaman sat gitsin sen de!
Acho que ela tem um arenque guardado para si.
Sen içinde kalacak kol boyu of SORUŞTURARAK personel her zaman.
Vais ficar à distância de um braço do pessoal do FBI a todo o momento.
Zaman Abel aşağıya geldi, eğer psişik yakalandı yatak odasında ve sen kabul edildi uyku onunla.
Quando o Abel desceu as escadas, apanhou o seu vidente no quarto e assumiu que estava a dormir com ele.
Sen ve Cyrus her zaman yapıyorsunuz bunu...
Tu e o Cyrus estão sempre.
Sen her zaman Senatör Grant'in hayalkırıklığı olan çocuğu olacaksın, Fitz.
Vais ser sempre o filho decepcionante do Senador Grant, Fitz.
Sen de her zaman yaptığın şeyi yaptın. Bana yenildin.
Fizeste o que sempre fazes, foste vencido por mim.
Sen buradaysan, o zaman bu kim?
Se estás...? Quem está...?
Ne zaman? Kapıyı çaldım ve sen kim olduğumu sordun ve ben cevabı bilmiyordum.
Quando bati na tua porta, e tu perguntaste quem era, e eu não sabia o que responder.
Sen davetli listesinin en başındasın, ne zaman baksak ilk gördüğümüz isim.
Estás literalmente no topo da lista. O primeiro nome que vemos.
Şey, o zaman yapmak üzere olduğumuz biraz tuhaf gelebilir ama sen yap gitsin.
Bem, então o que estamos prestes fazer pode parecer estranho, mas tens que alinhar.
Sen değil miydin? Kimdi o zaman?
Não foste tu?
Bekleyelim o zaman. Adam öldüğü zaman, bana yardım etmediğini uzman doktora sen açıklarsın o zaman.
Depois explicas ao atendente que este homem morreu porque não me deixaste ajudá-lo.
Sen bana gerekli zamanı sağlamasaydın bunu başaramazdım.
Eu não ia conseguir sem o tempo que me estás a dar.
o zaman 2152
o zaman görüşürüz 43
o zaman ben 17
o zaman git 34
o zaman bile 16
o zamanlar 81
o zaman konuşuruz 17
o zaman sorun yok 23
o zamandan beri 75
o zamana dek 17
o zaman görüşürüz 43
o zaman ben 17
o zaman git 34
o zaman bile 16
o zamanlar 81
o zaman konuşuruz 17
o zaman sorun yok 23
o zamandan beri 75
o zamana dek 17
o zaman anlaştık 30
o zaman gidelim 30
o zaman neden 38
o zaman tamam 23
o zamana kadar 114
o zaman ne olacak 49
o zaman başlayalım 18
o zaman ne 51
o zaman sorun ne 36
o zaman ne yapacaksın 18
o zaman gidelim 30
o zaman neden 38
o zaman tamam 23
o zamana kadar 114
o zaman ne olacak 49
o zaman başlayalım 18
o zaman ne 51
o zaman sorun ne 36
o zaman ne yapacaksın 18
o zaman acele et 18
o zaman ne yapacağız 24
o zamana değin 24
señor 97
senor 39
señorita 20
senorita 19
señora 23
seni çok seviyorum 321
senatör 298
o zaman ne yapacağız 24
o zamana değin 24
señor 97
senor 39
señorita 20
senorita 19
señora 23
seni çok seviyorum 321
senatör 298
senator 30
seni seviyorum 4697
sense 26
seni çok özledim 187
seni 1182
senpai 28
sensei 83
seni görmek istiyorum 81
sen nasılsın 397
sentinel 21
seni seviyorum 4697
sense 26
seni çok özledim 187
seni 1182
senpai 28
sensei 83
seni görmek istiyorum 81
sen nasılsın 397
sentinel 21
senin adın nedir 33
seni istiyorum 270
senden çok hoşlanıyorum 54
senin adın ne 311
senden hoşlanıyorum 151
seni anlamıyorum 181
senin 814
seni seviyorum baba 42
seninle 184
sence 570
seni istiyorum 270
senden çok hoşlanıyorum 54
senin adın ne 311
senden hoşlanıyorum 151
seni anlamıyorum 181
senin 814
seni seviyorum baba 42
seninle 184
sence 570