Demek istediğim o değil Çeviri Fransızca
142 parallel translation
Hayır, demek istediğim o değil.
- Est-ce ce que vous insinuez? - Non, pas du tout.
Demek istediğim o değil. Güzelavrat otu diyorum.
Je ne veux pas dire ça, mais morelle furieuse.
Demek istediğim o değil. Dennis ayak hastalıkları uzmanı.
C'est pas ça, il est podologue.
Demek istediğim o değil.
C'est pas ça.
Demek istediğim o değil, demek istediğim farklı bir şey.
C'est pas tellement ca... quelque chose de different.
Hayır, demek istediğim o değil.
Non, vous ne m'avez pas compris.
Hakkediyor. Demek istediğim o değil.
Il le mérite.
Demek istediğim o değil.
C'est pas ça que je voulais dire.
Demek istediğim o değil baba.
Ce n'est pas ce que je voulais dire, Papa.
Demek istediğim o değil.
- Ce n'est pas ce que je veux dire.
Demek istediğim o değil.
C'est pas ce que je voulais dire.
Kendilerine nasıl bakacaklarını biliyorlar. Demek istediğim o değil.
Avec toutes ces péripéties, je ne me suis pas excusé.
Demek istediğim o değil! Göktaşlarını yok etmek yasaktır!
Il est interdit de toucher aux planètes.
Demek istediğim o değil.
- Je n'ai pas dit ça.
Demek istediğim o değil ki!
Je parle pas de ça! Fais pas le...
Demek istediğim o değil.
Ce n'est pas ce que je veux dire.
Demek istediğim o değil!
Ce n'est pas ce que je veux dire!
Çok hoş olurdu ama demek istediğim o değil.
Ce serait sympa, mais ce n'est pas là que je voulais en venir.
- Demek istediğim o değil. Onu öylece bıraktığımız için kendini kötü hissetmiyor musun?
Je dis juste que c'est pas bien de l'avoir laissé tomber comme ça.
- Demek istediğim o değil.
- Oh, le problème n'est pas là.
- Demek istediğim o değil.
Non, c'est pas ce que je voulais dire.
Demek istediğim... o bir şeyler söyleyebilecek, kafasını boşaltacak ağzındaki baklayı çıkaracak bir adam değil.
Autre chose... Voilà ce que je pense. Ce n'est pas le genre de type à perdre la tête.
Şey, demek istediğim, seni olduğun gibi seviyorum o yüzden ne olduğu umurumda değil.
Je vous aime comme vous êtes... le reste importe peu.
- Kendine güveniyormuş gibi yap. Demek istediğim, o senin gibi hassas değil.
Ayez l'air plus assuré, il n'a pas votre sensibilité.
Demek istediğim, onu sevmezsin. O senin oğlun değil, fakat -
Je sais bien... tu ne peux pas l'aimer... ce n'est pas ton fils...
- Demek istediğim o değil.
Je ne te parle pas de ça.
Demek istediğim bütün o insanlarla uğraşmak.... Hiç benim işim değil.
Je n'aime pas la foule, ce n'est pas mon truc.
Hanımefendi, demek istediğim benim müvekkilim tek başına yetersiz bir ebeveyn değil çünkü o uygun olmayan bir evden ve kötü davranıldığı bir ilişkiden ayrıldı.
Mais Madame, j'affirme que ma cliente est capable d'apporter ce soutien si elle est bien logée et libérée d'une relation abusive.
Demek istediğim, o mutlu değil mi? - Bir kocası var. - Öyle mi?
Et finalement il a dit, parce qu'il fallait vraiment du café dans cette scène :
Mesele o değil. Bu tamamiyle... şu an bana öyle bir şey sordun ki, demek istediğim, bana biraz süre tanımalısın, tamam mı?
Mais... tu me balances ça, là...
Hayır, demek istediğim o değil.
Pas ça.
Benim demek istediğim, o sadece bir çeşit imaj yansıtıyor ve para işleri ona göre değil.
L'image qu'il projette... ne colle pas avec l'idée de l'argent.
Demek istediğim şey... o liberal bir kişilik... ve Jones ile beraber değil çünkü ondan daha deneyimli.
Il ne choisira pas Boxer. Elle est trop libérale. Il ne choisira pas Jones parce qu'elle est plus vieille que lui.
Demek istediğim, o bankanın parası, kızın değil ki!
Ce n'est pas son argent, mais celui de la banque.
Oh, Frank. Demek istediğim, sen de o kadar gocunmazdın, değil mi?
Ça ne t'ennuierait pas trop?
Hayır, demek istediğim o değil.
- C'est pas ça.
Öyleyse, o zaman aranızda birşeyler varsa... herhangi birşey önemli, garip, veya kafanı karıştıran... demek istediğim, bana hala dürüst davranabilirsin, değil mi?
Alors, si quelque chose t'arrivait... quelque chose d'important ou de bizarre, ou de confus... Je veux dire, tu pourrais toujours être honnête avec moi, pas vrai?
Demek istediğim o değil!
- Ce n'est pas le problème!
Demek istediğim... Öfken o kadar derinde değil.
- Je sais que... en votre fort intérieur, vous bouillez de rage.
Ama bir zamanlar salağın teki Küçük Omar'a bir silah verdi. Demek istediğim o ibne de birinin çocuğu sonuçta, değil mi?
Mais à une époque, avant qu'un idiot donne une arme à Omar Little, cet enfoiré était bien le fils de quelqu'un.
Demek istediğim sonuçta sen o kadar yılı çekmesini kabul ettiren kişisin değil mi?
Comme je l'ai dit, c'est vous qui l'avez persuadé de purger sa peine.
Demek istediğim o ki çiftliğe geri dönmek istersen, bu bu hiç sorun değil.
Ce que je veux dire c'est que si tu veux revenir au ranch, tu peux.
Burada milyarlarca insnaın temiz suyu olmadığını söylüyor... ya da AlDS'ten binlerin öldüğünü, ama biliyorsun, şayet... o pis suyu içen çocuğu görebilsek daha iyi olur... ya da biliyorsun, bir çocuğu.... hayır, demek istediğim, çocuğu ölürken görmek değil... ama biliyorsun, bunu daha gerçekçi kılacak bir şeyler.
On dit ici que des milliards de gens n'ont pas d'eau potable, que des milliers meurent du SIDA, mais ce serait mieux, vous savez, si on voyait des enfants en train de boire l'eau sale ou bien encore voir un enfant... Enfin, pas voir un enfant mourir, mais, vous voyez, quelque chose qui rendrait les chiffres palpables.
Demek istediğim, bu on cinayette de tetiği çeken o olmuş olabilir, ama bunlar onun tek kurbanları değil.
Non, beaucoup plus. Je veux dire, il a peut-être pressé la gâchette pour ces 10 meurtres, mais ce ne sont pas ses seules victimes.
- Yani, gerçekten de o kafatasının Kirke ait oldugunu düşündügümden değil... - Ama demek istediğim, eğer sadece bakıp bana o olup olmadığını söylersen ben de onun ölmüş olduğunu düşünmekten vazgeçerim. - Ve sadece sorumsuz bir sanatçı olduğu için kızabilirim.
Je ne pense pas que ce soit le crâne de Kirk, mais je voudrais que tu m'en assures, pour que j'arrête de me dire qu'il est mort, et que je lui reproche juste d'être chtarbé.
Ama demek istediğim sadece o değil.
Mais ne faisons pas que parler.
Demek istediğim, bunlar o kadar eski değil ki.
Je veux dire, ces pompes ne sont même pas assez vieilles.
Demek istediğim şey, senin Lily'siz bir versiyonun da var, ve o, bu değil.
Ce que je veux dire, c'est qu'il y a une version de toi sans Lily, et elle ne ressemble pas à ça.
Yani, demek istediğim o yaptıkların pek de sanatsal sayılmaz değil mi?
Ce n'est vraiment... mais vraiment pas artistique, non?
Biliyorum! Demek istediğim o Amamiya Youichirou'nun oğlu değil mi?
C'est le fils de Yoichiro Amamiya, après tout!
Demek istediğim, o sır tutan bir kadın değil.
Ce n'est pas une femme qui garde des secrets.
demek istediğim 2063
demek istediğim şu 35
demek istediğim bu değil 27
demek istediğim şu ki 19
demek istediğim bu 42
demek istediğimi anladın mı 56
demek istediğim bu değildi 38
demek istediğimi anladın 18
demek istediğimi anlıyor musun 62
demek istediğimi anladınız mı 16
demek istediğim şu 35
demek istediğim bu değil 27
demek istediğim şu ki 19
demek istediğim bu 42
demek istediğimi anladın mı 56
demek istediğim bu değildi 38
demek istediğimi anladın 18
demek istediğimi anlıyor musun 62
demek istediğimi anladınız mı 16
demek istediğim de bu 21
o değil 411
o değildi 47
o değil mi 26
demek 970
demektir 116
demek istiyorum ki 208
demek istedim 68
demek istiyorum 56
demek öyle 522
o değil 411
o değildi 47
o değil mi 26
demek 970
demektir 116
demek istiyorum ki 208
demek istedim 68
demek istiyorum 56
demek öyle 522