English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ E ] / Excuse him

Excuse him translate Turkish

481 parallel translation
You'll excuse him, will you, folks?
Kusuruna bakmayın, olur mu millet?
And to excuse him for coming in by the back way, but he'd set out to walk over Bass Hill,
Arkadan geldiği için özür diledi, Bass Hill'den aşağı yürüyeceğini, kelebek avlayacağını söyledi,
- Please excuse him.
- Onu mazur görün.
George, you're gonna have to excuse him.
George, onu bağışla.
Excuse him Reverend!
- Yok değil. Süt!
Excuse him, he felt rejuvaneted this evening.
Onu bağışlayın, bu akşam biraz terslenmiş hissetti.
His Highness is asking to excuse him.
O nun yüceliği yüksek ricalarınızı kabul eder.
You'll have to excuse him.
- Kesinlikle salak.
Excuse him.
Kusuruna bakmayın.
Alright, didn't you see that traffic light? You've got to excuse him, sir. Alright, didn't you see that traffic light?
Onu mazur görmelisin efendim.
Please excuse him, he's rude
Lütfen kabalığını bağışlayın kulakları duymaz,
Excuse him.
Onu affedin.
I'm sorry you must excuse him.
- Kusura bakma, onu affet.
But when a man makes a fool of himself on his own stamping ground... ... there's no excuse for him.
Ama bir insan kendi mekanında kendini küçük düşürürse hiçbir mazereti yoktur.
The only excuse you have for being here is to help take care of him.
Burada bulunmanı mazur gösteren tek sebep eşinin bakımına yardımcı olman.
I think I'll put him to bed now, if you'll excuse me.
İzin verirsen, onu yatırayım artık.
- You must have given him some excuse.
- Ona bir takım gerekçeler sunmuş olmalısın.
Then there's no excuse for him at all.
O halde yaptığı için mazereti yok.
Excuse me, I'd better telephone him.
İzninizle, gidip telefon edeyim.
That don't excuse me for looking, but I did make him close it... and put the keys back in Manders'drawer.
Baktığım için kusuruma bakma, ama kasayı ben kapattırdım ve anahtarları Manders'ın çekmecesine geri koydum.
So at last, the tribe decided that it wasn't a good enough excuse for him that he was young and inexperienced.
Sonunda kabile gençliğinin ve tecrübesizliğinin mazeret olamayacağına karar vermiş.
No excuse for him.
Mazereti yok.
If you'll excuse me for saying it, you need him too.
Söylediğim için affedin ama sizin de ona ihtiyacınız var.
Excuse me, I would have gone to him, but tomorrow is the party and S. Antonio is not ready.
Affedersiniz, sizi çağırmak zorunda kaldım. Ama yarın festival var ve Aziz Antonio hazır değil.
What excuse did you give him, Annette?
Ona ne mazeret gösterdin, Annette?
Attila was looking for an excuse to attack us and you gave him one.
İnanılmaz bir durum. Atilla bize saldırmak için bir bahane arıyordu ve sayende bir bahanesi oldu.
Excuse me, sir, but Mr. Arkadin would like you to wait for him on the terrace.
Afedersiniz efendim, fakat Bay Arkadin kendisini terasta beklemenizi rica etti.
You give him any excuse, he'll have us declared outlaws.
Ellerine koz verirsen bizi kanun kaçağı ilan ederler.
Now, you make him an excuse for your failure to build my city.
Şimdi onu kendi başarısızlığına bahane yapıyorsun.
Would you be good enough to ask him for me, please, why he wants me? Excuse...
Yani...
Excuse me while I unstick him.
Affedersiniz, şunu bir kurtarayım.
Hardly an excuse to leave him alone when you know he's in danger.
Tehlikede olduğunu bile bile yalnız bırakmak için iyi bir bahane değil.
Would you excuse us? You should have voted for him, Jocko.
Keşke ona oy verseydin, Jocko.
- That's no excuse for killing him!
- Bu onu öldürmek için bahane değil!
Excuse me, sir... I've got to see him alone.
Kusuruma bakmayın efendim ama çocukla yalnız kalmam gerek.
I'll tell him it was an excuse to get rid of him.
Ondan kurtulmak için bahane ettiğimi söyleyeceğim.
That was just an excuse to get rid of him.
Kurtulmak için de bahane uydurdun.
Excuse me. Got a fleeting glimpse of him as he made his getaway.
Doğrusu, o kaçarken, bir an gözüme ilişiverdi.
Excuse me for a moment while I take care of him.
Onunla ilgilenmem için bana biraz izin verin.
Excuse me, but I think you should apologize to him.
Kusura bakmayın ama bence sizin ondan özür dilemeniz gerek.
I don't know what you have in mind, Herr General, but with the offensive at its height, there'd have to be a legitimate excuse to order him from the front.
Aklınızda ne olduğunu bilmiyorum General ama taarruz zirvedeyken onu cepheden almak için mantıklı bir sebep olması gerekiyor.
First, to allow himself to be tortured... into giving you the wrong plans for the second front... and secondly, to afford the British... a perfect excuse to send in a team of experts to rescue him.
İlk olarak, işkence gördükten sonra... ikinci cephenin yanlış planlarını verecekti. Sonra, İngilizlerin onu kurtarmak üzere... uzman bir ekip göndermesi için mükemmel bir bahane yaratacaktı.
- Giving him what excuse?
- Hangi mazeretle?
You wanted to go to bed with him and your fear of Jean gave you the excuse.
Onunla yatmak istedin ve Jean'dan korkman da bahanen oldu.
I can just imagine. If he came back now and saw the light on in here, that would give him an excuse to come in.
- Düşünüyorum da şimdi gelse ve ışıkları açık görse bu ona içeri girmek için bir mazeret olurdu.
If you leave your Phone number... 893... excuse me, what would you like me to tell him?
ona ne söylememi istersiniz?
That's understandable, but I made the excuse that I was trying to get him to join my firm.
Anlaşılır bir şey, fakat onu şirketime katmağa çalıştığım bahanesini uydurdum
Those 3OO, OOO greenies were only an excuse to get you working for him.
Şu 300.000 yeşil ise onun için çalışırken seni alması için sadece bir bahaneydi..
You wouldn't believe the excuse they gave him.
O'na söyledikleri bahaneye inanamazsınız.
- Excuse me. It was him.
- Kusura kalma.
Excuse me, I'm with him.
Affedersin, onunlayım.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]