The only thing translate Turkish
15,408 parallel translation
By the time I knock off, the only thing that's open is a dodgy kebab.
İşim bittiğinde bulabildiğim tek yemek şüpheli bir kebap.
In fact, the only thing you didn't make a hash of was the bloodstained clothing.
Aslında eline yüzüne bulaştırmadığın tek şey kan lekeli giysilerdi.
The only thing we're here to kill is A.L.I.E.
Burada öldüreceğimiz tek şey A.L.I.E'dir.
That's the only thing we have in common.
Ortak tek noktamız.
The only thing my parents had in common was religion.
Ailemin ortak noktası olan tek şey din idi.
No, the only thing you got to worry about... is restocking these shelves.
Hayır, endişenlenmen gereken tek şey bu rafları tekrar stoklarla doldurmamız olmalı.
The only thing.
Sadece kazanmak.
Considering the only thing I've done is paint, sow, and exterminate mole hills, pretty bad.
Yaptığım tek şeyin, boyama, tohum ekme ve köstebek yuvalarının kökünü kazıma olduğunu düşünürsek, oldukça kötü.
♪ I'm the only one standing ♪ ♪ the only thing left, yes ♪
# Ayakta tek ben kaldım Tek ben kaldım, evet!
The only thing that would make me happy is to know that you would take over after I passed.
Beni mutlu edecek tek şey ben öldükten sonra yerime senin geçeceğini bilmek olurdu.
The only thing you're protecting is yourself and your campaign.
Koruduğun tek şey sen ve kampanyan.
Because that, it seems, is the only thing that works.
Tek yol bu gibi görünecek çünkü.
The only thing we had was a bunch of level-A suits stolen in the Columbia break-in, and that led nowhere.
Tek bildiğimiz kimyasal geçirmez kıyafetlerin Columbia laboratuvarından çalındığı. Bundan da birşey çıkmadı.
Without the insects, the only thing we have left on our side is the oh-so-useful plankton we're losing.
Böcekler olmadan, bizim tarafımızda olan çok faydalı planktonlar. Kaybediyoruz.
This drought doesn't end soon, the only thing these farms are gonna be raising are subdivisions.
Bu kuraklığın biteceği yok anca çiftliklerin yerine parselleyip ev yaparız.
That's the only thing that gets the blood out.
Kan lekesini anca öyle çıkarırsın.
The Cup is the only thing that can get you out of this.
Seni bu işten sadece Kupa kurtarabilir.
It's the only thing that can help you.
Sana yardımı olacak tek şey bu.
And sometimes the only thing that we do is spoon and...
Bazen tek yaptığımız şey kaşık pozisyonuydu ve...
It's the only thing that keeps me warm.
Beni sıcak tutan tek şey bu.
She's, she's the only thing i have left in this entire life.
Bu hayatta elimde kalan tek şey o.
My shares in Wheal Leisure are the only thing of value we have.
Wheal Leisure'daki hisselerim sahip olduğumuz tek değerli şey.
The only thing you do know is that Eddie Morra can help you.
Bildiğin tek şey Eddie Morra'nın sana yardım edebileceği.
And you'll be damned lucky if the only thing that it does is stare back at you.
Onun yaptığı tek şey de size geri bakmak olursa çok şanslısınız demektir.
The only thing she said that made any sense was the name "Gerard."
Dediği mantıklı tek şey "Gerard" ismiydi.
I mean, the only thing I know about undercover work is what I've seen in the movies, but, um, yeah, once I dug into the files, finding the agents really wasn't that hard.
Gizli görev hakkında bidiğim tek şey filmlerde gördüklerim ama evet, dosyaları bir kere incelemeye başlayınca ajanları bulmak o kadar da zor olmadı.
But it's the only thing that makes sense.
Ama mantıklı tek açıklaması bu.
She's the only thing stopping me from shooting you.
Seni vurmamı engelleyen tek şey o.
The only thing I know about this woman is that she works on the eighth floor.
Bu kadın hakkında bildiğim tek şey sekizinci katta çalıştığı.
Because that's the only thing I want now.
Çünkü şu anda istediğim tek şey bu.
Your hyper-flammable merchandise is the only thing keeping me goin'.
Senin süper yanıcı malların beni hayatta tutan tek şeyler.
- I am doctor anchovy and this is the only thing I prescribe.
- Ançuez doktoruyum ve yazabileceğim tek reçete bu.
The only thing that'll do is wind me up in the drunk tank with a court date.
Bunu yaparsam... kendimi kodeste, mahkeme tarihini beklerken bulurum.
Because behind these walls, the only thing that matters is how I see you.
Çünkü bu duvarların arkasında önemli olan tek şey benim seni nasıI gördüğümdür.
The only thing I wanna hear outta you are some fuckin'facts.
Senden duymak istediğim tek şey siktiğimin gerçekleri.
I liked the Internet when the only thing you could do was look at cat pictures and find out how old John Stamos is.
Yapabileceğin tek şey kedi fotoğraflarına bakmak olduğunda interneti sevmiştim. Ve John Stamos'un kaç yaşında olduğunu öğrendiğimde.
The only thing I know is... that unless you're gonna arrest me, I'm walking out that door right now. Good.
Bildiğim tek şey eğer beni tutuklamayacaksanız hemen şu kapıdan çıkıp gideceğim.
The only thing I haven't told you is that I'm gonna get him out of this, no matter what.
Sana söylemediğim tek şey ne olursa olsun onu buradan çıkaracağım.
The only thing I need is for you to tell me what you did, because I just found out that they're formally charging my father with bank fraud tomorrow.
Şu anda gereken tek şey ne yaptığını söylemen çünkü babamı yarın banka sahtekarlığıyla suçlayacaklarını öğrendim.
Here's the other thing... probably not a big deal... I'm guessing the suit will only absorb one of Grey's punches.
- Diğer konu ise büyütülecek bir şey değil ama tahminimce kostüm Grey'in sadece bir yumruğunu absorbe edecektir.
- Because I think what you just said, that you didn't see anything that night, is the only honest thing you've said up there today.
- Bence biraz önce hiçbir şey görmediğinizi söylemeniz bugün duyduğumuz tek doğru şey.
The only thing I care about is the truth.
Umurumda olan tek şey gerçek.
Unless the gypsy-cab thing is legit and he's only striking when the victim is the right type.
Ya da korsan taksi işi gerçektir ve sadece doğru kurbanı bulunca saldırıyordur.
And the thing is, I'm the only one that's immune to the side effects of NZT, right?
Ayrıca NZT'nin yan etkilerine karşı bağışıklığı olan tek benim, değil mi?
Yeah, the sad thing is, you know, I'm an only child so I get everything when she's gone and that won't be too long.
Evet, üzücü bir şey... Tek çocuğu benim yani o öldüğünde her şeyi benim olacak ve bu pek uzun sürmeyecek. Tam o noktada ve her şey ilerliyor, biliyor musun?
Frankly, the only stupid thing he's done is burying them.
- Açıkcası, tek aptalca şey Onları gömmüş olması.
You are the only living thing on Earth that can hear this frequency.
Dünyada bu frekansı duyabilen tek canlı sensin.
The Cipactli only sees one thing, the pure of heart.
Cipactli sadece birşeyi görür, saf kalp.
Now, the way I see it, your only reason for not having this surgery is for fear of losing the ghosty thing, right?
Anladığım kadarıyla ameliyat olmak istememenin tek sebebi hayalet şeyini kaybetmekten korkman.
- And now with looters on the street and hospital corridors stacked with the dead, he is interested in only one thing.
- Şu anda sokaklarda yağmacılar var ve hastane koridorları cesetlerle dolu ama onun ilgilendiği tek bir şey var.
- At a crisis cabinet meeting this morning when there should've only been one thing on the agenda, the unfolding national emergency... all our Prime Minister wanted to discuss was your husband's new hobby. - What?
- Ne?
the only thing is 68
the only way 33
the only one 46
the only 98
the only trouble is 16
the only problem is 87
the only difference is 44
the only reason 28
the only question is 81
only thing 21
the only way 33
the only one 46
the only 98
the only trouble is 16
the only problem is 87
the only difference is 44
the only reason 28
the only question is 81
only thing 21
only thing is 54
things 422
thing 1205
thingy 49
things happen 87
things will get better 22
things change 215
things fall apart 17
things will change 18
things have changed 201
things 422
thing 1205
thingy 49
things happen 87
things will get better 22
things change 215
things fall apart 17
things will change 18
things have changed 201
things like 24
things could be worse 16
things to do 42
things are looking up 44
things are going well 18
things are great 27
things are changing 33
things are different 35
things like this 16
things are good 60
things could be worse 16
things to do 42
things are looking up 44
things are going well 18
things are great 27
things are changing 33
things are different 35
things like this 16
things are good 60