The only one translate Turkish
27,648 parallel translation
Look, you are not the only one on this ship that doesn't want to be a pawn in the system anymore.
Bak, artık bu sistemde bir piyon olmak istemeyen, bu gemideki tek kişi sen değilsin.
You're the only one who can neutralize him.
Onu yalnız sen tesirsiz bırakabilirsin.
I'm the only one Julie Swagger trusts.
Julie Swagger sadece bana güveniyor.
You think you're the only one who thought Bob Lee didn't do it?
Onun yapmadığını düşünen tek sen misin sanmıştın?
I let myself believe I was the only one that could help.
Sadece benim yardım edebileceğime inandım.
The only one who dares to speak is Swatantra TV.
Sadece Swatantra TV'nin konuşmaya cesareti var.
He is not the only one beaten down by this system, Nachiket.
Bu sistem tarafından çiğnenen tek kişi o değil, Nachiket.
And he, technically, is the only one of us never to be fired by anyone.
Kendisi ayrıca teknik olarak aramızda birisi tarafından kovulmayan tek kişi.
She's the only one who knows what to do.
Yapacağı işi tek bilen o.
The only one putting up a front here is you.
Burada cesur taklidi yapan yalnızca sensin.
And Garrett's not the only one of your old friends who doesn't like it.
ve bu durumdan hoşlanmayan tek eski arkadaşın Garrett değil.
Even if that were true, why is Joel the only one who's seen him?
Bu doğru olsa bile, neden onu gören tek kişi Joel?
He isn't the only one.
Onu gören tek kişi o değil.
To bring back the only one who kept them in line, before all hell broke loose.
Onları hizada tutabilecek tek kişiyi, kıyamet kopmadan geri getirmek için.
She's the only one who comes into your house, okay?
O sizin evinize gelen tek kişi, anlaşıldı mı?
To bring back the only one who kept them in line.
Onları dizginleyen insanı buraya getirmek için.
Look, I'm not the only one who's angry in this room.
Bak, bu odada kızgın olan bir tek ben değilim.
You're the only one who knows.
Senden başka bilen kimse yok.
I wouldn't be the only one happy to see you back in the world.
Dünyaya geri döndüğünü gördüğüne sevinen tek kişi ben olmazdım.
And he's the only one who can help us.
Bize yardım edebilecek yegane kişi o.
Malphas is the only one who ever understood me.
Malphas şimdiye kadar beni anlayan tek kişi.
I can't be the only one talking.
Hep ben konuşamam.
You're the only one she needs right now.
Şu anda sadece sana ihtiyacı var.
I am the only one with the balls to use the machine to create things.
Makineyi bir şeyler yaratmak için kullanma cesareti bir tek bende var.
It was such a departure coming from Charlie's, management style, to some guy that was the only one in the kitchen, mopping the floor.
Charlie'nin yönetim tarzından sonra, mutfaktaki tek kişinin... paspas yapması çok büyük bir değişiklikti.
Show the world that Gaggan is the only one. "
"Dünyaya Gaggan'ın eşsiz olduğunu göster."
The one not doing a fuck is Mulatto, he's the only one of us with bigger reasons to shoot Dwarf and avenge his friend.
Hiç bir bok yapmayan bir tek Mulatto. Aramızda Nano'yu öldürmek, için tek büyük sebebi olan kişi o. Tabii arkadaşının intikamı söz konusu, anlıyorsun ya.
Rosario was the only one who loved you for what you are.
Rosario seni, sen olduğun için seven tek kişiydi.
And we're the only ones who have one?
Buna sahip olan bir tek bizler miyiz?
I'm voting for Emma mainly because she's the only one that wants to throw Todd into a hole.
Todd'u bir deliğe atmak isteyen tek kişi olduğu için Emma'ya oy veriyorum.
My vote is for Florence because she's the only one who actually calls me Kurt.
Bana Kurt diyen tek kişi olduğu için Florence'e oy veriyorum.
You're not the only one trying to make up for past mistakes.
Geçmişteki hatalarını telefi etmeye çalışan bir tek sen değilsin.
Zelena, other than me, you're the only one who can open the lock to my vault.
Zelena, benden başka mezar odamın mührünü kaldırıp girebilecek tek kişi sensin.
I'm starting to think the Count isn't the only one we have to be worried about.
Endişelenmemiz gereken bir tek Kont değilmiş gibi geliyor bana artık.
The only one he's been able to work with again is me.
Tekrar çalışabildiği tek kişi benim.
You said the only reason that they don't get caught is because of the lack of evidence, so if we have undeniable proof of their sick hazing, no one will be able to save them.
Yakalanmamaların tek sebebi delil yetersizliği dedin. O zaman bu aşağılamalar için kapı gibi belge bulursak kimse onları kurtaramaz demektir.
There's only one area that hits the cell tower.
Bu kulenin kapsamında tek bir yer var.
There's only a handful of shooters in the world who would take a shot from 3 / 4 of a mile away, much less a headshot, and make it, and you're one of'em.
Dünyada 1300 metreden bu atışı yapabilecek bırak kafadan vurmayı, sadece vurmayı diyorum bir avuç insan var, bunlardan biri de sensin.
I always ask for two phone books, and they only brought one, so the one at your step must be mine.
Ben her zaman iki rehber isterim. Yalnızca bir tane getirdiler o yüzden sizin kapınızdaki benimki olmalıydı.
I know of only one person in Colombia with the balls big enough to go after that guy.
Kolombiya'da o adamın peşinden gitme cesaretini gösterebilecek tek kişi var.
You saw a pig on fire, only it was the wrong one.
Ateşte domuz gördün, sadece yanlış olanı.
I've lived on this island for half my life, and I've only seen one in the wild.
Bunca yıldır buradayım ama daha bir tane gördüm.
So, I looked into it and I discovered that there's only been one case of GSS in the Bay Area in the last 50 years.
Ben de araştırdım ve körfez bölgesinde 50 yılda sadece bir vaka görüldüğünü keşfettim.
There's only one way to remove the tumor, and a million ways it could go wrong.
Tümörü almanın sadece tek bir yolu var. Yanlış gidebilecek ise milyonlarca yol.
But if there's one thing this place has taught me, It's that the only people we can trust are each other.
Lakin, bu yerin bana öğrettiği bir şey varsa, o da, sadece ve sadece birbirimize güvenebileceğimizdir.
You're in the cage now, and only one of us is getting out.
Artık siz de kafestesiniz, sadece birimiz bu kafesten çıkacak.
The schematic we found, it's a layout of Spring's power grid, including the Ridgely, with only one access point.
Ama... Bu çizim Spring'in enerji şebekesinin tasarımı. Tek erişim noktalı Ridgely de içinde.
You know... when he was buried, it was the only... only one here.
Yani... babam gömüldüğünde buradaki tek mezar onunkiydi.
They all suspect one another, the alley kids only move in groups, and Scianel's guys are asking around to show she's not connected.
Hepsi birbirinden şüpheleniyor. Sokak Çocukları sürekli grup halindeler ve Scianel'in adamları patronlarının bir ilgisi olmadığını göstermek için çevreyi soruşturuyorlar.
It doesn't say which is which, only that one door is the exit, and the other leads to... certain death.
Sadece diyor ki, bir kapı çıkışa diğeri ise... Hangisinin olduğunu söylemiyor. Mutlak ölüme götürüyor.
- The NCTech iSTAR camera has four lenses that work together to capture a full 360-degree image every five seconds, but we only have this one camera, and all our photos will be stored on it.
NCTech iSTAR kameranın her beş saniyede..... ful 360 derece resim çekebilen dört lensi var. Ama bizim sadece bir adet kameramız var. Ve tüm fotoğraflar içinde saklanacak.
the only way 33
the only thing 56
the only 98
the only trouble is 16
the only problem is 87
the only difference is 44
the only thing is 68
the only reason 28
the only question is 81
only one problem 30
the only thing 56
the only 98
the only trouble is 16
the only problem is 87
the only difference is 44
the only thing is 68
the only reason 28
the only question is 81
only one problem 30
only one way to find out 127
only one 202
ones 44
one day at a time 90
one moment please 57
one more time 797
one day 2293
one month later 23
one thing at a time 106
one more 931
only one 202
ones 44
one day at a time 90
one moment please 57
one more time 797
one day 2293
one month later 23
one thing at a time 106
one more 931
one more shot 23
one year ago 42
one more day 57
one more hour 17
one more chance 34
one hundred 76
one step at a time 173
one more minute 37
one more thing 865
one moment 967
one year ago 42
one more day 57
one more hour 17
one more chance 34
one hundred 76
one step at a time 173
one more minute 37
one more thing 865
one moment 967
one more round 22
one more drink 18
one and two 35
one second 1230
one sec 340
one night 558
one at a time 318
one time 516
one week 142
one game 29
one more drink 18
one and two 35
one second 1230
one sec 340
one night 558
one at a time 318
one time 516
one week 142
one game 29