English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ H ] / He couldn't have

He couldn't have translate Turkish

1,314 parallel translation
Even if Luke was in great shape, he couldn't get home. An energy pulse of that magnitude would have fried the E.R.V's computers.
Şok dalgası aracın... bilgisayarını yakmış olmalı.
Couldn't he have just thrown a shoe at the poor thing?
Zavallı şeye ayakkabısını fırlatamaz mıydı?
He couldn't stand to have her looking at him.
Onun kendisine bakmasına dayanamadı.
He couldn't have the fluff to knock off a cappuccino.
Bir sinegi bile vuramaz.
if he'd come back, i couldn't have taken it... i would have left.
Geri gelse bile, bunu kaldıramazdım... ben giderdim.
He couldn't have slipped through!
Elimizden kaçmış olamaz!
It couldn't have been that bad if he called me again.
Beni tekrar araması kadar kötüsü olamazdı.
He couldn't have come here.
Buraya gelmiş olamaz.
He just couldn't get over the hump that comedians... have to perform in front of other people.
Komedyenlerin insanların karşısında gösteri yapması gerçeğine hiç alışamadı.
He had so many phobias that he couldn't have had close relationships with women.
Kadınlarla yakın ilişkiler kurmasını engelleyen çok sayıda fobisi vardı.
Henry Flood was not so feeble that he couldn't have moved Lorna Flood slightly so he could take a breath.
Henri Flood Lorna Flood'u yavaşça hareket ettirip nefes alamayacak kadar güçsüz değildi.
He said if he couldn't have me, no one would.
Eğer ona bana sahip olmazsa, hiç kimsenin olamayacağını söyledi
According to his file, he hasn't been working on a case, big or small, not for a couple of months. Couldn't have been.
Olamaz.
Dawson couldn't have scripted this one any better, could he?
Vay canına. Dawson Leery daha iyi beceremezdi değil mi?
He couldn't deal, so being the ancient world's most kick-ass musician he goes to the underworld, located the authorities and played for them all about Eurydice and how he had to have her back.
Çocuk toparlayamaz ve eski dünyanın en hızlı müzisyeni olarak yeraltına iner, uygun insanların yerini bulur ve onlara çalar. Şarkıları, Eurydice ve onu nasıl hayata döndüreceği hakkındadır.
Unfortunately, he couldn't make it, so in his place we have LaToya Jackson.
Ama maalesef gelmedi biz de yerine Michael Jackson'un kardeşi Latoya Jackson'ı çağırdık.
He couldn't have meant it any other way.
Başka şekilde diyebilirdi.
Oh, God, why couldn't he have just been gay?
Tanrım, neden eşcinsel değil ki!
He couldn't have held the gun three feet from his skull, much less fired it into the back of his head.
Silahı başından bir metre uzakta tutamaz ve başının arka tarafına ateş edemezdi.
He couldn't have.
- Billy'i kaçırdı.
He couldn't have done this.
Bunu o yapamazdı.
We never showed Kisaragi-san the last two o-choko cups, so he couldn't have known to leave a similar one here to fool us.
Kisaragi-san, önceki sake fincanlarını bilmiyordu. Cinayeti işlemiş olsa fincanı bırakabileceğini sanmıyorum.
Then he couldn't have been my grandfather.
O zaman benim büyükbabam olamaz ki.
- Claire couldn't have known what he'd do.
- Claire onun ne yaptığını bilmiyordu.
He couldn't have made it!
Sağ kalması imkansızdı!
- He couldn't have done it.
- O yapmış olamaz.
He couldn't have, because I didn't know myself.
Bundan haberi olmadı çünkü ben bile bilmiyordum.
But, anyway, the timing couldn't have been more perfect, because he had just sold his company, and he has all this time on his hands, and we can plan things and travel and go shopping and...
Ama, zamanlama bu kadar iyi olamazdı, çünkü şirketini yeni sattı ve bir sürü zamanı var, bir şeyler planlaya biliriz seyahat edip alışverişe çıkarız ve...
He couldn't have gone too far.
Çok uzağa gitmiş olamaz
He couldn't have gone that far.
O kadar uzağa gidemez.
Couldn't he have picked on some other country?
Başka bir ülkeyi seçemez miydi?
uh... some company wanted to work on and wanted to fix was locked up. and he couldn't get the company that owned on the code to let him fix it even though it would have been to their advantage to do so.
Hmmm... bir şirket bu yazılım üzerinde çalışmak istedi ve kendileri kodu düzenleyip kapattı ve Richard kodun sahibi şirketi bulamadı ve tabi kendisi de müdahale edemedi.
- No, I couldn't have. - Did he threaten you?
- Hayır, vurmuş olamam.
The guy wasn't working, didn't have an alibi, couldn't remember where he was
Adam çalışmıyordu. Başka yerde olduğunu kanıtlayamadı. Nerede olduğunu hatırlayamadı.
He couldn't have done.
O atmış olamaz.
SO HE COULDN'T HAVE MINDED IT TOO MUCH IF HE CAME BACK FOR MORE. GO ON.
Yani tekrar geldiğine göre bunun aşırıya kaçacağını düşünmemiş demekki..
You couldn't have known what he was going to do.
Onun ne yapacağını bilemezdin.
He did that by manipulating people and getting them to think that you couldn't have real democracy in anything but a capitalist society which was capable of doing anything ;
Bunu yaparken insanları manipüle etti ve kapitalist toplum dışında bir yerde gerçek demokrasi olamazmış gibi gösterdi. Kapitalist toplum her şeyi becerebiliyordu.
He couldn't have possibly fucked your wife because he was with me.
Karını becermiş olamaz çünkü benimle birlikteydi.
He couldn't have brought it. It was already here.
O getirmiş olamaz o zaten buradaydı.
No, he'd have insisted on it for insurance so the government couldn't screw him out of compensation.
Hayır, sigorta için ısrar etmiştir. Hükümet tazminatı konusunda onu kazıklamasın diye.
He couldn't have done the things they say he done.
O söylenen şeyleri yapmış olamaz.
That night, I couldn't have stood the sight of his hairy nostrils or his expression as he took me.
Kıllı burun deliklerini ve bana karşı olan yüz ifadesini görmeye katlanamazdım.
Couldn't have been more than 14 or 15 years old... but, man, he could shoot the lights out!
14 ya da 15yaşlarındaydı... ama adamım öyle bi vururduki...!
He couldn't have come from there.
Oradan gelmiş olamaz.
Gunzel was in prison. He couldn't have committed every murder.
Cinayetlerin birçoğu sırasında adam hapisteydi.
I did a thing for you today so he couldn't have you.
Seni alamasın diye bugün bir şey yaptım.
You're sure he couldn't have been in the Valley two weeks before?
Öldürülmeden iki hafta önce Valley'e gitmediğine emin misiniz?
He couldn't have heard us.
Bizi duymuş olamaz.
Why couldn't he have just told her to hold it?
Papaz ona bebeği içinde tutmasını söyleyememiş mi?
He wouldn't have been given them if he couldn't.
Öğrenemeyecek olsa güçler verilmezdi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]