The young one translate Turkish
983 parallel translation
Miss Denver, she's the young one there, she ain't his daughter. And Miss Fleuretty dad-blasted fine figure of a woman that she is... -... well, she ain't exactly- -
En gençleri olan Bayan Denver, onun kızı değil ve Bayan Fleuretty, oldukça da hoş bir bayan kendisi, o da tam olarak- -
The young one, He Who Follows.
Genç olan, Sadık Takipçi.
Who is the young one?
Genç olan kim?
The old man leaning down hard on the young one.
Yaşlı adam, genç olana yaslanır.
THE YOUNG ONE
GENÇ KIZ
You are an old man, I want the young one.
Sen yaşlısın, ben genç birini istiyorum.
But one thing is certain, the place where this picture was taken... roams a spirit of a young girl who died too young before her time.
Ancak kesin olan bir şey var ki fotoğrafın çekildiği yerde haksız şekilde ölen bir kızın ruhu var.
"You can go, young one, but the next time you want to visit... use the door."
"Gidebilirsin, delikanlı." "Ama bir dahaki sefere bir ziyarette bulunmak istediğin zaman... "... kapıyı kullan. "
I know of one young man who has great promise as a writer, and he has written the first act of a tragedy... which would be a credit to one of the masters.
Bir yazara yakışır güzel sözleri olan birisini tanıyorum. Bir ustaya yakışan güzellikteki bir trajedinin ilk perdesini yazdı.
The young men thought I was a coward because I told them that... we learn that death is stronger than duty to one's country.
Ölümün, ülkeye karşı olan sorumluluktan daha güçlü olduğunu öğrendiğimizi söylediğimde geçler bana "korkak" dediler.
It's sad to be young and in love and not to marry the loved one.
Genç olmak, aşık olmak ve sevdiğinle evlenememek çok üzücü.
Have you heard the one about the young lady of Bulgar?
Genç Bulgar kadınlı fıkrayı duydun mu?
The young man is now one hour and 25 minutes late.
Genç adam bir saat 25 dakika gecikti.
If that young man has made you unhappy, he's the one who should spell "apology."
O delikanlı seni üzdüyse "tarziye" yazması gereken o.
I just want to thank the young man for simplifying one of our worst problems.
Sorunumuzu çözdüğü için, bu gence teşekkür ediyorum.
If I may join in the controversy, sir, I think the young lady's suggestion an excellent one.
Tartışmaya katılmama izin verirseniz efendim... bence genç bayanın önerisi çok yerinde.
You know, Tarzan, when a man meets a young lady in the outside world... he doesn't dare behave not one bit like you did.
Tarzan, ormanın dışında bir erkek genç bir bayanla karşılaştığı zaman... senin gibi davranmaya kesinlikle cesaret edemez.
And in the second place, and hold on to this one it wasn't Paul that killed young Henry.
- İkincisi, bunu iyi dinle... -... genç Henry'yi Paul öldürmedi.
I'm curious to know why one so beautiful, so young, should marry the ruthless Khan.
Bu kadar güzel, bu kadar genç birinin acımasız Hakan'la neden evlenmek isteyeceğini çok merak ediyorum.
Pardon me, young man, but in the great country of China when a stranger admires one of your possessions it's courtesy to offer it to him.
Pardon, delikanlı, muazzam bir ülke olan Çin'de yabancı biri size ait bir şeye hayran kalırsa onu, o yabancıya sunmak lütuftur. - Çok ilginç.
No, but if one of the young ladies wishes to come over here and perform about there,
Striptiz gösterisine de mi gitmeyeceksin? Hayır, ama o hanımlardan biri buraya gelip de burada gösterisini sunmak isterse, izlemekten memnuniyet duyarım, o kadar.
If the young lady can steal it for one pound that's her good fortune.
Genç bayan bir sterline bunu çalabiliyorsa, çok şanslı demektir.
Sold to the young lady for one pound.
Genç bayana bir sterline satıldı.
Just a young lady, the one who said you wanted her to wait for you.
Sadece genç bir bayan, sizi beklemesini istediğinizi söyledi.
The smartest one of the crowd, mind you. A young man who has to sit by and watch his friends go places because he's trapped.
Çünkü o bir tutsak, evet efendim, hayatını boşa harcayan köylülere bakıcılık yapmak için tutsak edilmiş.
How they supported one another, how clearly they saw their aim, how much they believed in their victory and how they passed the traditions of friendship on to the young.
Birbirlerini nasıl desteklediklerini, açıkça amaçlarını gördüm, zafere ne kadar inandıklarını, ve dostluk geleneğini nasıl geliştirdiklerini gördüm.
My little sister is still young, you've been the only one around to take care of her.
Kız kardeşim hala çok genç ve senden başka ona göz kulak olabilecek birisi yok.
In the early hours of this morning, a young woman was brutally beaten to death... by one William Sikes.
Bu sabah erken saatlerde genç bir kadın William Sikes tarafından vahşice öldürüldü.
You see, the body of a young man was found... floating in the pool of her mansion... with two shots in his back and one in his stomach.
Evinin havuzunda genç bir adamın cesedi bulundu. Sırtından iki, karnından da bir kere vurulmuştu.
" Dear Father, the hopeless memory of one young child had me isolated from everything in a terrifying solitude, and it seems as if another child has drawn me out of it.
" Sevgili Peder, oğlumun kötü hatırası... beni korkunç bir yalnızlığın içinde, her şeyden uzaklaştırdı. Ve öyle görünüyor ki, başka bir çocuk beni girdaptan dışarı çıkardı.
- One cavalry troop, a squad from the Quartermasters, four officer's wives including Mrs. Carrington and six young ones.
- Bir süvari bölüğü,.. Levazım subaylarından oluşan bir ekip ve,.. ... Bayan Carrington ve altı çocuğun da dahil olduğu ve dört subayın eşleri.
He was one of the customers, a young American.
Müşterilerden biriydi. Genç bir Amerikalı.
My sister's third young one is living at Inisfree and she'd be only too happy to show you the road.
Kız kardeşimin üçüncü çocuğu şu anda Inisfree'de yaşıyor. Ve memnuniyetle size yolu gösterir.
The old ones are sure to charge the net when they... Brownie's around and they're trying to rope a young one for you.
Brownie yavruyu yakalamaya çalışırken büyük olanlar gelip, saldırmaya çalışacaklar.
Thousands cheer the young member of one of Europe's oldest ruling families.
Binlerce kişi en eski asil ailelerden birinin genç üyesini selamlıyor.
And at the end of the table, one young man next to an empty chair with a tear in his eye.
Ve masanın sonunda, boş bir sandalyenin yanında gözünde yaşlarla genç bir adam.
One Boots McManus, a young lady with bright pink hair who is engaged in some vague capacity at the Full House Club is enthusiastic, even ardent in her regard for you.
One Boots McManus, parlak pembe saçlı genç bayan Full House Club'ta işleriyle meşkulken bile sizin ile ilgili övgü dolu sözleri hevesle söyledi.
One of the generation of young old maids.
Genç ihtiyar kız jenerasyonundan birisiniz.
Don't you realise that her sister told me the truth, how you were a young fool, and I was an old one, which is worse.
Bayanın bana gerçeği söylediğini hala anlamadın mı? Aptalda olsan gençsin. Ama ben yaşlıyım.
Um - I'm on the board of trustees... of, uh, some institution of learning for young ladies. - W-W-Which one is it, Griggs?
Ben hangi genç kız eğitim kurumunun üyesiydim?
This is the first one, from midnight to dawn when young lovers open their hearts and loins.
Bu ilki, geceyarısından şafağa kadar sürer aşıklar kalplerini ve bedenlerini birleştirdiğinde.
I gather that one of their own young...... to send that all the way to the top...
Anladığım kadarıyla onların yedi yaşında bir çocukla kıyaslanabilecek çocuklarından bunu normalde en tepeye kaldırması bekleniyordu.
I'd be delighted to invite you and the young lady to the opera, for example, one evening.
Siz ve genç bayan bir akşam benimle operaya gelmek isterseniz, mutluluk duyarım.
Did she hope that the young man in the flat above might come home one night and, by mistake, enter the wrong room?
Üst kattaki genç adamın bir gece gelip, bilmeden yanlış odaya girebileceğini acaba umut etmiş miydi?
By liked you mean being poured over in the dark by... by some young animal with one thing in his mind!
Sevilmekten kastın, aklı orasında bir hayvan tarafından ellenmek herhalde.
The one time an Emperor comes to Milan, a young Emperor, and I have to sit here.
Öyle, öyle. Milano'ya bir İmparator geliyor genç bir İmparator, ben ise burada oturmak zorundayım.
One day, the eyes of a young girl have the power of creating in a soul this dark flower filled with perfume and poison that one calls love.
Bir gün, bir genç kızın bakışı insan ruhunda parfüm ve zehir dolu karanlık bir çiçek açmasına neden olabilir. Biz buna aşk diyoruz.
And we'll let Mr. Gannon throw books, and kick young men in the pants... and continue to be one of the few relics of antiquity on display... outside the Museum of Natural History.
Bırakın Bay Gannon kitapları fırlatmaya, çocukların kıçına tekme atmaya... Doğa Tarihi Müzesinin dışında sergilenen... tarihi kalıntılardan biri olmaya devam etsin.
- The first one was young, good-looking...
- İlk gelen evet, genç ve yakışıklı...
One day without his eyes and she dies, the young girl from Nevers... shameless young girl from Nevers.
Bir gün gözlerini görmese, ölebilirdi. Küçük kızcağızı Nevers'in. Nevers'in küçük yosması.
I know the one you mean, where the young guy kills an old man.
Sözünü ettiğin filmi biliyorum. Orada bir delikanlı yaşlı birini öldürüyordu.
the younger one 16
the youngest 26
the young 25
the young lady 16
young one 29
ones 44
one day at a time 90
one moment please 57
one more time 797
one day 2293
the youngest 26
the young 25
the young lady 16
young one 29
ones 44
one day at a time 90
one moment please 57
one more time 797
one day 2293
one month later 23
one thing at a time 106
one more 931
one more shot 23
one year ago 42
one more day 57
one more hour 17
one more chance 34
one hundred 76
one step at a time 173
one thing at a time 106
one more 931
one more shot 23
one year ago 42
one more day 57
one more hour 17
one more chance 34
one hundred 76
one step at a time 173
one more minute 37
one more thing 865
one moment 967
one more round 22
one more drink 18
one and two 35
one second 1230
one sec 340
one night 558
one at a time 318
one more thing 865
one moment 967
one more round 22
one more drink 18
one and two 35
one second 1230
one sec 340
one night 558
one at a time 318