Have you translate Turkish
781,025 parallel translation
I mean, you must have your fair share of disgruntled clients.
Hoşnutsuz müşterilerden payına düşeni almış olmalısın.
Have you ever been to Atlantic City?
- Daha önce hiç Atlantic City'ye gittin mi?
Jack, have you seen her?
- Onu gördün mü Jack?
Rick, what have you got?
Ne buldun Rick?
How long have you been a patient here?
Ne kadardır buranın hastasısın?
I'll have you know I've scaled this before.
- Bilesin bunu daha önce de yaptım.
I have to tell you, you were... You really scared me back there at the bar.
Sana şunu söylemeliyim ki o barın orada beni gerçekten korkuttun.
I'll pay you back as I can, you have my word.
Gerçekten minnettarım. En kısa zamanda geri ödeyeceğim. Söz veriyorum.
What do you have in my mind...
Aklında ne var...
You have one new message.
Bir yeni mesajınız var.
You have a green light.
Yeşil ışık yandı.
You won't leave here alive unless I have that file in my hands!
O dosya elimde olmazsa burada canlı kalamazsın!
I don't want anyone to have to suffer. So I'm gonna be straight with you.
Kimsenin acı çekmesini istemiyorum, bu yüzden sana karşı açık olacağım.
You have my word.
Sana söz veriyorum.
You have seriously underestimated the amount of shit you're in.
Bulaştığın belanın boyutunu gerçekten küçümsüyorsun.
And don't think that I don't know that you don't have a rescue dog.
Ve bir kurtarma köpeğin olmadığını da bilmiyorum sanma.
You can have the file!
Dosyayı alabilirsin!
If you want Schwinkie that bad, you can have him.
Schwentke'yi o kadar çok istiyorsan onu alabilirsin.
Do you have a friend here?
İçeride arkadaşın mı var?
God, you have one of them here.
Tanrım. Buraya onlardan birini getirmişsin.
You have one of them here!
Buraya onlardan birini getirmişsin!
Now I have to come up with a whole back story for you.
Şimdi senin için komple bir geçmiş hikâyesi bulmak zorundayım.
You don't think he could have something to do with this, do you?
Onun bununla bir ilgisi olabileceğini düşünmüyorsunuz, değil mi?
You won't happen to have his number handy, do you?
Dostum Hayward. Sizde onun cep telefonu numarası yoktur, değil mi?
You have no idea what I'm talking about here?
Neden bahsettiğim hakkında hiçbir fikrin yok.
I don't know what you're talking about. I don't have what it is...
Neden bahsettiğini, bunun ne olduğunu bilmiyorum.
I think that you have the wrong person.
Sanırım yanlış insanı aldın.
The number you have reached is not in service.
Aradığınız numara servis dışıdır.
Don't you have any enemies?
Hiç düşmanın yok mu?
You're telling me you have a family that cares about you? And you still pull this kind of shit?
Bana sana değer veren bir ailen olduğunu söylüyorsun ve hâlâ bu tür bir olayı mı sürdürüyorsun?
Do you have a ballpark for that, maybe?
Bunun için tahmini bir rakamın var mı acaba?
You don't have to let me know right now.
Bana hemen haber vermek zorunda değilsin.
You have no idea how much this means to me, Cassie.
Bunun benim için önemini tahmin edemezsin Cassie.
Please tell me you have good news.
- Lütfen iyi haber ver.
Do you have any idea where she is?
- Yerini biliyor musun?
What's important is you were right, and I should have believed you from the start and I didn't.
Önemli olan haklı olman, en baştan beri sana inanmalıydım ama inanmadım.
I guess we have 12 hours to make an airtight case for you to bring to them.
Sanırım 12 saat içinde onlara somut bir vaka sunmalıyız.
You don't even have FBI support.
FBI bile sizi desteklemiyor.
So you have nothing definitive here, now.
Yani burada kesin bir şey yok.
After you leave, I'll have all my stuff back in a couple hours.
Sen gittikten birkaç saat sonra tüm eşyalarımı geri almış olurum.
You have to make sure it stays safe.
Senin onu güvende tutman gerek.
You have it, don't you?
Yanında, değil mi?
You have a visitor.
Bir ziyaretçin var.
You have to stop doing that, or your mother's not gonna let you keep visiting me.
Bunu yapmayı kesmen gerek yoksa annen beni ziyaret etmene bir daha izin vermez.
How many times have I told you?
Sana daha kaç kez diyeceğim?
But now, thanks to you, I have a 14-year-old boy - who still believed in fairy tales.
Ama senin yüzünden hâlâ peri masallarına inanan 14 yaşında bir oğlum var.
Henry, you have to accept these things are not real.
Henry, bu şeylerin gerçek olmadığını artık kabullenmelisin.
You have to fight.
Savaşmalısın.
Meet me back in an hour, and after that, I promise you'll have the life you always wanted.
Bir saate buluşalım, sonrasında hep istediğin o hayatı bulacağına söz veriyorum.
But this book... meant the world to her, and she really wanted you to have it.
Ama bu kitap onun için dünyalara bedeldi ve senin olmasını gerçekten istemişti.
Even if you take everything away from her, which I have, there's still that one last pesky speck of belief that just refuses to die out.
Elinden her şeyini almış bile olsam - ki aldım - hâlâ ufak bir inanç kırıntısı yaşamak için direniyor.
have you eaten yet 24
have you eaten 167
have you seen this man 54
have you ever seen 18
have you been here before 40
have you got it 61
have you seen my 26
have you been there 61
have you been 50
have you lost your mind 347
have you eaten 167
have you seen this man 54
have you ever seen 18
have you been here before 40
have you got it 61
have you seen my 26
have you been there 61
have you been 50
have you lost your mind 347