English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ S ] / She couldn't have

She couldn't have translate Turkish

695 parallel translation
I have to ask myself the question, why couldn't she answer the phone?
Kendime şu soruyu sormam gerekiyor : Telefona niçin yanıt veremedi?
She was shot four times, fell on her face... she couldn't have screamed, because she was killed instantly.
O kadına dört el ateş edilmiş, yüzü koyun düşmüş. Çığlık atmış da olamaz, çünkü anında ölmüş.
She couldn't have swum from Honolulu.
Honolulu'dan yüzmüs olamaz.
But she couldn't have gone out.
Fakat dışarı çıkmış olamaz.
She couldn't have been asleep.
Uyuyor olmuş olamaz.
We've been lived in a farm for about a year... and the farmer's wife wanted to adopt me because she couldn't have any children.
Bir yıl kadar çiftlikte kaldık. Doktor, çocuğu olmayacağını söyleyince çiftçinin eşi beni evlatlık almak istedi.
She couldn't have meant to kill me.
Beni öldürmek istemiş olamaz.
- Obviously she couldn't have done it.
- Bunu onun yapmadığı ortada.
- She couldn't have.
- Olamaz.
Madge wanted to hook you and when she found couldn't have you, she framed you.
Sana kancayı takmıştı seni elde edemeyince de iftira attı. Seni ömür boyu hapse yolladı.
She couldn't have told you unless you blackmailed her.
Şantaj yapmış olmalısın, yoksa söyleyemezdi.
You see, if she'd slipped from here or even a few steps down, she couldn't possibly have landed where she did, because we've tested that, unless she was pushed.
Eğer buradan hatta birkaç basamak aşağıdan dahi kaysaydı itilmediği takdirde, onu bulduğumuz yere düşmesi olanaksızdı, çünkü bunu test ettik.
Couldn't have come at a better time. Could she?
Daha iyi bir zamanda gelemezdi, değil mi?
And she couldn't have done it neater.
Daha iyisini yapamazdı..
Couldn't she have a trial... first?
Duruşmaya çıkması gerekmez mi? Önce?
She couldn't have forgot.
Unutmuº olamaz.
My brother, well, between you and me, he wasn't the easiest person in the world to get along with, and well, she wanted children, and he couldn't have any.
Kardeşim, aramızda kalsın ama anlaşması pek kolay bir insan değildi ve kadın da çocuk istiyordu ve onun hiç çocuğu olmadı.
There are details that she couldn't have invented.
Uyduramayacak ayrıntılardan bahsetti.
She says, "Why couldn't it have been you?"
"Neden sen değil de o? Neden ölen o olmak zorunda?"
- "She couldn't have done it."
- "O yapmış olamaz."
And that poor man, what he must have been going through. She even had the nerve to make him call his boss... to say they couldn't come.
Gitmek zorunda olan zavallı adamı patronunu araması 121 00 : 07 : 47,680 - - 00 : 07 : 49,375 ve gelemeyeceklerini söylemesi için zorluyordu
Well then it couldn't have been Alec, it must have been someone else she must have been going with someone else!
O halde Alec olamaz, başka birisi olmalı başka biriyle daha çıkıyor olmalı!
Aldo, don't upset yourself, she couldn't have understood.
Aldo, kendini üzme bir şey anlayamaz.
But she couldn't have killed him.
Fakat onu öldürmüş olamaz.
She might have told a mother... things she couldn't tell me
Annesine bana anlatamadığı şeyleri anlatabilirdi.
She couldn't have pulled herself up there.
O kadar yükseğe kendini asamazdı.
She couldn't have dropped from the ceiling.
Yerden de zıplayarak ulaşamazdı.
She couldn't have vanished into thin air!
Havaya karışıp uçmadı ya bu!
Couldn't she have done something?
O da mı birşey yapamazdı?
- No, she couldn't have been.
- Hayır, bu mümkün olamaz.
She couldn't have gotten very far.
Çok uzağa gitmiş olamaz.
She couldn't have.
O getirmiş olamaz.
- Why couldn't she have brought it here?
- Niye o getirmiş olamazmış?
I couldn't get past "Hello, Tex." Now she's gonna have to call me.
Merhabayı geçemedim. "Merhaba, Tex." Şimdi beni aramak zorunda kalacak.
You were quite right, she couldn't have done it.
Haklıydınız, bunu yapamazdı.
She couldn't have been there with me.
Orada benimle birlikte olmuş olamaz.
She said I couldn't ever have a black friend.
Asla siyah bir arkadaşım olamayacağını söyledi.
She couldn't have.
Onda olamaz.
No, she couldn't have.
Hayır, bir yere gidemez.
She couldn't have gotten that drunk.
O kadar içmiş olamaz.
She couldn't have lifted it by herself.
Bunu tek başına kaldırmış olamaz. Kadın 89 yaşındaydı.
She couldn't have found a safer spot.
Daha güvenli bir yer bulamazdı.
She couldn't have no kids, the doctor told her.
Doktor ona çocuk yapamayacağını söylemişti.
Without you she couldn't have afforded the funeral. You say she has been able to manage with such little means?
O kadarcık parayla bunu halledebildi mi yani?
- She couldn't have guessed it.
- Tahmin etmiş olamaz.
But she couldn't have loved Marot and thrown acid in his face.
Ama Marot'u sevip yüzüne asit attı.
She couldn't have stayed.
Burada kalmış olamaz.
" She couldn't have left the island by herself.
" Kendi başına adadan ayrılmış olamaz.
Your lady wife knows she has a treasure she couldn't have had, had she married a Duke.
Eşin çok şanslı olduğunun farkında. Bir Dükle evlenmiş olsaydı, bu kadarına sahip olamazdı.
She couldn't have heard it either.
Onun duyması da olanaksızdı.
That may be true, but she couldn't possibly have imagined this!
Bu doğru olabilir. Ancak bu resmi hayal etmiş olmasına imkan yok!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]