Bir ingiliz translate French
2,198 parallel translation
Utahdaki bu acemi kapındaki bir diğer tutuklu ise ingiliz Vicky Pollard.
Une résidente de ce camp de redressement de l'Utah est l'adolescente anglaise Vicky Pollard.
Ellie Grace tipik bir Amerikan kızıdır gerçi 34 yaşında bir İngiliz tarafından canlandırılmasını saymassak.
Ellie Grace est une enfant américaine typique, sauf qu'elle est jouée par un type anglais de 34 ans.
Bugün, ingiliz turistler Andy ve Lou bir hayvanat bahçesini ziyaret ediyorlar.
Aujourd'hui, les touristes anglais Lou et Andy visitent un zoo.
Allahın lanet ettiği bir diğer şehir ise Ohio ki Amerikan çiftimiz burada ingiliz akrabalarına ev sahipliği yapıyorlar.
L'Ohio est un autre État quelconque de ce pays maudit des dieux. Ce couple d'Américains y accueille des parents britanniques.
1969'dan itibaren şiddet öyle bir hal aldı ki İngiliz Ordusu barışı korumak için gönderildi.
En 1969, la violence était telle qu'on a envoyé des troupes britanniques rétablir l'ordre.
Kızların, rasgele bir İngiliz erkeğiyle değil Annette ile tanışmaları gerekiyordu.
Les filles sont censées à apprendre à connaître Annette, pas Anglais aléatoire.
Bir İngiliz bayrağı.
Un pavillon anglais.
O bir İngiliz askeri üniforması.
C'est une tunique militaire anglaise.
Bir İngiliz erkeği sormaz.
Un anglais n'aurait jamais demandé.
Annem, ingiliz edebiyatında yüksek lisanlı bir profesördür.
Elle enseigne la littérature anglaise à la fac.
Bir gün bir adam, bulunduğum elektronik eşya mağazasına gelip Disneyland'a gitmek isteyen iki İngiliz hemşire olduğunu söyledi.
Un mec est venu au magasin d'électronique un jour et a dit qu'il avait deux infirmières britanniques qui voulaient aller à Disneyland.
Bence, Kanadalı olmalarından çok, bir İngiliz grubu gibiler ki bu da müzikal olarak daha kolay anlaşmamızı sağlıyor.
Je trouve qu'ils ont un style beaucoup plus anglais que canadien. Je veux dire évidemment sur le plan musical.
Büyük savaş sırasında bir milyon İngiliz asker öldü.
Un million de soldats britanniques sont morts durant la Grande Guerre.
Charles Bronson, ünlü bir İngiliz mahkumdur.
Charles Bronson est le prisonnier le plus célèbre d'Angleterre.
Bir İngiliz gibi sohbet ediyorum.
Je fais simplement la conversation, à l'anglaise!
'İngiliz olmanın kutlanacağı ulusal bir günü müzakere etmeye başlamayı teklif ediyorum.'
Je propose un débat sur une journée nationale célébrant notre nationalité.
Gerçekten de İngiliz olmanın bir onur ve ayrıcalık olduğunu düşünüyor.
Il pense vraiment qu'être Britannique est un honneur... et un privilège. Béni soit-il.
- Yarın sabah, banka sistemini çökertecek ya da İngiliz Hükümeti'ni bunun iflas olduğunu halka açıklamaya zorlayacak bir haber yayacağım.
Demain matin, je vais diffuser l'information qui soit détruira le système bancaire, soit forcera le Gouvernement britannique à avouer publiquement sa banqueroute.
İngiliz Devleti'ne karşı bir sorumluluğum var.
J'ai un devoir envers mon pays.
Moskova'daki bir Şeker At bilgi kaynağından istihbarat bekliyorum. Ondan sonra MI5 içindeki bir köstebeğin kimliğini ifşa edeceğim, İngiliz istihbarat operasyonunu 20 yıldır sabote etmeye çalışan bir hainin.
J'attends des infos d'un agent de Sugar Horse à Moscou, puis je révèlerai l'identité d'une taupe au MI5, un traître... qui a tenté de ruiner une opération de 20 ans des Services Secrets.
Ve önemli bir zirvenin yapılacağı akşam İngiliz topraklarına geri döndü.
Et maintenant, il est de retour au pays, la veille d'un sommet capital.
- Benim için önemli. O bir İngiliz vatandaşı.
- Il est citoyen britannique.
Biz değersiz, küçük bir ülkeyiz, İngiliz Demokrasisi kisvesi altında bir canavarın eylemlerini gizliyoruz.
Nous sommes un pays insignifiant, mettant le masque de la démocratie sur des actions monstrueuses.
Üstlerine beni bir hediye olarak sunabilirsin, üst düzey bir İngiliz istihbarat memuru.
Vous m'offrirez à vos supérieurs. Un officier supérieur du renseignement britannique.
O bir İngiliz, zengin.
Elle est riche et anglaise.
Kendine saygılı hiç bir polis İngiliz aksanlı bir kadın tarafından yönetilmek istemez.
C'est juste qu'aucun flic qui se respecte n'a envie de se faire virer par une anglaise snobinarde.
Sıkışınca, ilham verecek bir İngiliz'in çalışma modelini buldum.
Quand je cale, le travail d'un certain Anglais m'inspire.
Neden zamanını ukala, sıska bir İngiliz kızı kovalayarak harcıyorsun?
Pourquoi perds-tu ton temps à poursuivre cette Anglaise maigrichonne et coincée?
Bir hayli İngiliz işi.
Très anglais.
İyi bir İngiliz birasından hoşlandığını, rahatladığını görmek çok güzel, Ajan Booth.
C'est tellement agréable de vous voir détendu et apprécier une bonne bière britannique, agent Booth.
Belki bir İngiliz bile, ortağını kaybedince çok kötü etkileniyordur.
Même la résolution britannique prend un coup quand on perd un partenaire.
Bir İngiliz'im, bir polisim ve bir kadınım.
Je suis Anglaise et policier, avant d'être une femme.
Kafam daha rahat, kaostaki bir İngiliz'in olabileceği kadar.
Ma tête est un peu plus claire, aussi chaotiques que soient les Anglais.
Bir ay önce, David Robert Jones adlı bir İngiliz elinde devlet sırlarıyla, Interpol tarafından Frankfurt'ta tutuklandı.
Il y a un mois, un Anglais du nom de David Robert Jones a été arrêté par Interpol, à Francfort, en possession de secrets d'état.
Hatırladınız mı hepsini sırayla izlemiştik ve sonra Lily bir ay kadar o garip İngiliz aksanıyla konuşmuştu.
On les a tous regardés dans l'ordre, et puis Lily s'est mise à parler avec cet horrible accent anglais.
Amerika'da bir tane bile İngiliz askeri varken bitmez fakat daha fazla dayanamazlar, bundan sonra olmaz.
Pas tant qu'il restera un soldat britannique en Amérique, mais ils ne pourront tenir longtemps, pas après ceci.
İngiliz askerleri, meclis binası meydanında bir grubu ateşe verdi.
Les soldats britanniques ont tiré sur la foule sur la place publique.
İngiliz askerleri, herhangi bir provokasyon olmadan savunmasız bir kalabalığa ateş açtıysa onların bu olaydan dolayı asılmasını isteyen ilk kişi ben olacağım.
Si les soldats ont ouvert le feu sur une foule sans défense et sans provocation préalable, je serais le premier à vouloir les voir pendus pour cela.
Ve, İngiliz yasalarına göre, ona saldırmak yasadışı bir eylemdir.
Et l'attaquer est un acte illégal, d'après la loi anglaise.
Dartmouth, Eleanor, Beaver,... henüz limana yanaştılar, hepsi çay dolu. Kral, bizleri, Boston halkını, yeni bir vergi ödemek zorunda bırakacak olan bu gemilerin yüklerinin boşaltılmasını istiyor. Bütün İngiliz gemileri.
Le Dartmouth, l'Eleanor, le Beaver, viennent d'arriver, la soute pleine de thé, tous trois britanniques.
"Ölüm cezasına çarptırılan tüm İngiliz asker ve memurlarının aynı şekilde adil bir şekilde yargılanması için İngiltere'ye götürülmesi kararı alınmıştır."
Tout soldat ou officier accusé d'un crime sera de même déporté hors de la colonie pour être jugé équitablement.
O bir İngiliz Subayı olduğundan şimdi İngiltere mahkemelerinde görüşülecek olan bir dava için mi, saygınlığımı ve ailemin güvenliğini riske attım?
J'ai mis en jeu ma réputation et la vie de ma famille pour une affaire qui va être reprise en Angleterre! Car c'est un officier anglais?
Boston'un sorunları bir an önce son bulsun ve halkının İngiliz vatandaşı olarak doğuştan gelen hakları tamamıyla geri verilsin.
Que les problèmes de Boston trouvent bientôt une issue et que les droits naturels de son peuple en tant qu'Anglais soient entièrement rétablis.
Concord'daki ödlekçe zaferlerinden sonra centilmeliğe yakışmayan bir çabuklukla İngiliz Ordusu'nun peşine düşmediler mi?
N'ont-ils pas poursuivi l'armée britannique par un empressement discourtois après leur lâche victoire à la Concorde?
İngiliz Ordusu'nun aksine, düz bir hatta ilerlemedi.
Contrairement à l'armée britannique, il n'a pas emprunté une trajectoire directe.
Muhtemelen biraz daha İngiliz tarzı bir şey.
Quelque chose d'un peu plus anglais.
Fransız toplumundaki, sizin de şahit olduğunuz, ayrılıklar düşünüldüğünde, başarabileceğimiz en iyisinin yaptırımlarında İngiliz modeli bir parlamentoyla sınırlandırılmış krallığın olduğunu düşünüyorum.
Vu les divisions bien enracinées dans la société française dont vous avez été témoins, je crois que le mieux que nous puissions faire est une monarchie dont les pouvoirs seraient limités par un parlement, sur le modèle anglais.
Biz, kendimizi İngiliz sirayetinden kurtarmak için kanlı ve pahalıya mal olan bir devrim savaşı vermedik mi? - Beyler!
N'avons-nous pas mené une révolution sanglante et coûteuse pour nous débarrasser de la contagion britannique?
Masam, hepsi imzalamayı reddetmemi isteyen ülkenin dört bir yanından gelen dilekçelerle, ricalarla söylevlerle, çözüm önerileriyle, protesto mektuplarıyla dolup taşıyor. Fransız Cumhuriyeti'ne karşı deli İngiliz Kralı'nın yanında olduğum için beni hain ilan eden mektuplarla...
Mon bureau déborde de pétitions et de requêtes avec des discours et des reproches, de tous les coins du pays, me recommandant de décliner ma signature, me traitant de traître car j'ai pris le parti d'un roi anglais fou
İngiliz K.B.B. dergisinde bir makalede geçiyordu.
Je me suis rappelé d'un article du British journal of ENT.
Beni dinle, benzi atmış İngiliz pislik, yaklaşan bir devrim var.
Écoutez-moi bien, espèce de connard d'Anglais au visage pale, vous avez une révolution en route.
ingilizce 195
ingiliz 257
ingilizce biliyor musun 67
ingilizler 93
ingilizce biliyor musunuz 70
ingilizce konuş 43
ingiliz misiniz 19
ingiliz mi 21
bir işim çıktı 20
bir isim 33
ingiliz 257
ingilizce biliyor musun 67
ingilizler 93
ingilizce biliyor musunuz 70
ingilizce konuş 43
ingiliz misiniz 19
ingiliz mi 21
bir işim çıktı 20
bir isim 33
bir iyilik yap 46
bir insan 56
bir iki üç 38
bir işim var 34
bir ipucu 16
bir iki 72
bir iş buldum 29
bir ihtimal 36
bir içki ister misiniz 16
bir italyan 17
bir insan 56
bir iki üç 38
bir işim var 34
bir ipucu 16
bir iki 72
bir iş buldum 29
bir ihtimal 36
bir içki ister misiniz 16
bir italyan 17