English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ M ] / Minute mile

Minute mile translate Turkish

107 parallel translation
Like 60 homers, like batting.400, like the four-minute mile.
60 tam kale turu, 0,400 vuruş ortalaması, dört dakikada bir mili koşmak gibi.
It's like the three-minute mile.
Bu bir mili üç dakikada koşmak gibi.
I haven't seen either one of you run an eight-minute mile.
Sizin 8 dakikada 1 mil koştuğunuzu hiç görmedim.
- I feel like running a three-minute mile!
- Üç dakikada bir mil koşmuş gibiyim!
The 4-minute mile. Not possible.
Normal yöntemlerle mümkün değil
Ten-minute mile, right?
- 10 dakikada 1,5 kilometre değil mi?
A running buddy who pushed her into the nine-minute mile group.
Onu hırslandırıp 9 dakikada 1,5 kilometre grubuna sokacak birini.
You're doing a 12-minute mile.
Saatte 20 km. ile gidiyorsun.
THAT'S WHY NO WOMAN HAS EVER BEATEN THE 4-MINUTE MILE,
Bu yüzden kadınlar asla bir buçuk kilometreyi dört dakikada koşamazlar,
- I can run a six-minute mile.
- 1 km'yi 6 dakikada koşarım.
I couldn't run a four-minute mile, but I'm doing okay.
Bir buçuk kilometreyi dört dakikada koşamıyorum ama iyiyim.
Take it easy, pal. You're not running the four - minute mile on those pins.
Yürüyecek durumda değilsin.
That's like a four-minute mile, and without even breaking a sweat.
Dört dakikada bir mil koşmuşsunuz resmen, hiç de terlemeden.
The ability to be able to run a four-minute mile... would come in pretty handy right about now, huh?
1,5 kilometreyi dört dakikada koşma yeteneği şimdi çok işe yarardı. - Efendim?
They carry all our camp, and pull the truck a mile a minute.
Kampımızı taşır ve kamyonu dakikada 1,6 kilometre hızla götürür.
He's talking to himself a mile a minute.
Kendi kendine söylenip duruyor.
A mile a minute.
Konuştu mu? Makineli gibi.
Laying a four-lane highway at a mile a minute would be a cinch.
Bir dakikada, 1,5 km uzunluğunda, dört şeritli bir otoyol yapmak, çocuk oyuncağı olurdu.
You should've heard them laying it on to Big Daddy. A mile a minute!
Koca Baba'ya nasıl yaltaklandıklarını görecektin.
Here I am talking to you a mile a minute like a mad woman... and we haven't even been introduced.
Deli gibi konuşup duruyorum ama henüz tanışmadık.
Every minute wasted is another mile for Professor Fate.
Kaybedilen her dakika, Profesör Fate için bir mil demek.
Sarti's best practice time so far on this 2.6 - Mile Zandvoort circuit is one minute, 27. 1.
Sarti'nin 4.1 km uzunluğundaki Zandvoort pistinde şu ana kadarki en iyi antrenman derecesi 1 dakika 27.1 saniye.
And Speedy Bob Neville, his great legs churning... goes flashing across the finish line... with a 3-minute-and-50-second mile.
Ve "Fırtına" Bob Neville, mükemmel bacakları sayesinde... Bitiş çizgisine, 3 dakika, 50 saniye ile... Yıldırım hızıyla ulaşıyor.
My heart is going a mile a minute.
Kalbim deli gibi atıyor.
He says his tail's moving a mile a minute, so that's terrific.
Kuyruğunun dakikada bir mil hareket ettiğini söylüyor, bu şahane.
Because the minute you open your mouth, like you did with Joe Stenson when they find out you're a punk, they won't come within a mile of you.
Çünkü az önce Joe Stenson'ın yanında yaptığın gibi ağzını açtığında bir serseri olduğunu fark ederler ve yanına yaklaşmazlar.
And from Mile Forty, Saskatchewan, where he now runs a doughnut shop, number 15, former penalty-minute record holder of the Federal League for the years 1960 to 1968 inclusive, Gilmore Tuttle!
Ve Mile Forty, Saskatchewan'dan, kurabiyeci işlettiği yerden, 15 numara, 1960-1968 yıllarının Federal Lig eski penaltı tutanakları rekortmeni, Gilmore Tuttle.
Listen, I don't do things like that, but you got so excited, you were talking a mile a minute.
Bilerek ve isteyerek özel bir konuşmayı dinlediğini söylememiştin. Ben böyle çalışmam.
Your hands were shaking about a mile a minute.
Daha demin elleriniz zangır zangır titriyordu.
My mind was racing a mile a minute, and I just knew one thing.
Aklımı oynatmak üzereydim ve tek bir şeyden emindim.
Obsess Completely returns we felt like the first season was like three seasons jammed into one we do move faster on our show then most shows it moves at about a mile a minute and it really just rocks along you brought him home
Birinci sezonda, sanki üç sezon, bir sezona sıkıştırılmış gibi hissettik. Bizim dizimiz, pek çok diziden çok daha hızlı ilerliyor. Dakikada 1,5 km yol alıyoruz ve çok sarsılıyoruz.
"She was going a mile a minute." "Her pulse rate was over 150."
"Dakikada 1 mil gidiyordu." "Nabzı 150'nin üzerindeydi."
My mind is going a mile a minute.
Aklım çok dolu şu an.
- [Chuckling] Feel your heart pumping a mile a minute?
Kalbinin güm gümlerini hissettin mi?
My heart is goin a mile a minute.
Tanrım yüreğim ağzıma geldi.
On the surface everything looks calm, but beneath the water, those feet are churning a mile a minute.
Yüzeyde her şey sakin görünüyor ama suyun altında küçük ayaklar dakikada bir mil koşuyor.
Mr. New York mile-a-minute, why don't you shut your mouth?
Hey! Bay New York, neden çeneni kapatıp buradan uzamıyorsun?
The cute guys are in the seven-minute mile group. I'm the cutest of the slow guys, is what you're saying?
Yani ben yavaşların en sevimlisiyim öyle mi?
You're going a mile a minute.
Ağır ol. Çok hızlı gidiyorsun.
I'm moving a mile a minute here.
Her dakika büyük gelişmeler oluyor.
My damn ticker - boom, boom, boom, boom - a mile a minute.
Ama lanet olası kalbim, bum bum bum, yüz kilometre hızla atıyor.
I'm talking a mile a minute. I haven't asked what brought you to Capeside.
Çok fazla konuşuyorum. Neden Capeside'a geldiğini bile sormadım.
For someone who's kicking back, You're going a mile a minute.
- Rahatlamaya çalışan birine göre, fazla aceleci davranıyorsun.
She came home from school talking a mile a minute about nothing.
Okuldan geldi. Tek kelime etmedi.
What do you mean? Well, you were popping cough drops at the scene the other day a mile a minute.
Geçen gün olay yerinde dakika başı pastil yutuyordun.
Then she starts following me around... talking a mile a minute, saying God-knows-what.
Gözlerini kocaman açmış kahve için yalvarıyordu. Ona sırasını beklemesini söyledim. Beni takip edip büyük bir hızla konuşmaya başladı.
Well, his heart's racing a mile a minute and I've been giving him shooters.
Kalbi zamanla yarışıyor, ve ona atıcıları veriyorum.
His heart's beating a mile-a-minute, and they can't get his blood pressure down.
Kalp atışı çok hızlı ve tansiyonunu düşüremiyorlar.
Already talking a mile a minute.
Hiç susmadan konuşşuyor.
He moves a mile a minute, gets bored in two seconds flat.
Dakikada 1, 5 kilometreyle gidiyor. Tam iki saniyede sıkılıyor.
A four-minute mile? I don't follow.
- Anlamadım.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]