English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ G ] / Give it a break

Give it a break translate Turkish

174 parallel translation
Come and sit have a tea with us, Come give it a break.
Otur bizimle bir çay iç, Hadi ara ver biraz.
I plan to give it a break, but to us you're starter.
Birkaç güzel plan hazırladım... Ama bahse girerim, bunu üstüme yıkan adam sensindir.
Give it a break, we'll work something out.
Bırak gitsin bir şeyler düşünürüz.
Give it a break.
Bir şans verin.
Dooley, give it a break.
Dooley, ara ver istersen.
Give it a break.
Dur biraz.
Terry, why don't you just give it a break and stop trying to fix me up?
Neden bana birini ayarlamaya çalışmaktan vazgeçmiyorsun Terry?
Could we give it a break?
Bir ara verelim.
For Christ's sake, man, give it a break.
Tanrı aşkına biraz sakin ol.
Adrian, will you give it a break?
Adrian, biraz ara verebilir misin?
Since I'm the one who has to take all the risk... I feel that it's only fair that we establish a price... that will give me at least an even break.
Bütün riski ben alacağıma göre... yapacağım harcamaların karşılığını alacağım... bir anlaşma yapmamız adil olur.
I got Michael to make it $ 2,000, give ya a break on that.
Michael'ın 2.000'e inmesini sağladım. Belki biraz nefes alırsın.
It's even more exhausting. Oh, come on. Give me a break!
- Boşver.
Hold it. I know he's white. Give him a break.
Adam beyaz, onu rahat bırakın.
Give it a rest, paI, and give us a break.
Biraz ara ver dostum ve bir huzur ver.
Why don't you give me a break? It's not every day I get to meet a famous person.
Bak, dinle anlayış göster bana ne de olsa her gün ünlü biriyle tanışmıyorum.
Give me a break, Sheriff. It's two minutes after eight.
Hadi, Şerif, 2 dakika geçiyor.
I'm not afraid to admit it. Give me a break here.
Bunu itiraf etmekten çekinmiyorum.
- Hey, come on, folks. Give us a break. - Hey, back it up.
Size anlatacaklarımı anlamanız için, ilk önce bir şey yapmalısınız.
Come on, give me a break, it's Christmas Eve.
Hadi, beni rahat bırak, Noel arifesindeyiz.
I figured I'd give you a break see what it's like to hang out with someone in show business.
Ben de kendime gösteri dünyasından biri ile takılmaya bir şans vereyim dedim.
Listen, I suggest you give your motives a thorough examination, and if you can't commit, it's best for both of you to break it off.
Dinle beni. Bence amaçlarını dikkatlice gözden geçirmelisin. Ve eğer bağlanamıyorsan, ikiniz için de en iyisi ayrılmanız.
- Give me a break! Just do it!
- Kes şunu lütfen.
- If he took a break... it would give everybody time to maneuver.
- Biraz ara verse... herkese manevra vakti kazandırır.
- You should have kids. - It's like stereo. Give him a break.
- Buna kafa kafaya verip karar vermeniz lazım, biraz zaman ver ona.
Give us a break. It'll take a second. Just look right at the camera, and say, "Howard comes to Washington."
Hemen kameraya bak ve "Howard Washington'a geliyor" de.
I think I can break it down sufficiently to give you a pretty firm idea.
Sanırım size güzel bir firma firki vermek için bunu yeteri kadar açıklayabilirim.
And yours is attacked but it's your disgrace? Give me a break.
Ve seninki saldırıya uğruyor ama bu senin utancın mı?
Look, give her a break, for chrissakes. It's for your own good.
Ona biraz hak ver, bu senin kendi iyiliğin için.
Give me a break. It was a joke. I'm sorry.
Abartma istersen, sadece şaka yapmıştım, affedersin.
And if I do, which is, like, so unlikely... give me a break and don't make me do it in front of you.
Hem olsa bile,... rahat bırakın beni. Bunları size itiraf etmem.
You got a fraction of a second to give that disc back to it's rightful owner or I'm going to break your little...
Bu küçük parçayı sahibine geri vermen için seni uyarıyorum. Yoksa senin küçük...
Hey, it was a long shot, give me a break.
Üstüme gelme.
Should I give him a head-butt and make a break for it?
ona vezirimi vererek kazanabilirm iyim?
It's been a long day, give me a break.
Yorucu bir gündü, üstüme gelmeyin.
I don't give a shit if he likes to break, it's my break.
Ben anlamam neyi severse sevsin, ben dağıtacağım topları.
But... from my chest to my pelvis, it's all broken Give me a break, please Okay, I spare you
Ama... tüm kaburgalarım kırılcak izin ver lütfen tamam, serbestsin
Hey, Lois, give Chris a break. I mean, no TV? He failed a class, it's not like he felt up his cousin in the garage that Thanksgiving when I was 19.
Hey, Lois, Chrisin üstüne bu kadar gitme Ne demek TV yok o sınıfta kaldı, yani şükran gününde garajda kuzenine saldırması gibi bişey değil ki bu.
Give me a break, damn it! I'll do anything you want if you just stop.
Ne istersen yaparım yeter ki dur!
Just give me a break. It's 8 : 00 in the morning.
Beni anlayın, saat sabahın sekizi.
But instead I think you should hop off your broom, remember what it was like when you first started here and give Elliot a break.
Kendini ne kadar iyi idare ettiğini her şeyimi uyanıp seni gazete okurken görmek için verebileceğimi ama şimdi düşünüyorum da süpürgenden inip buraya ilk başladığında nasıl olduğunu hatırlamalı... ve Elliot'a bir şans vermelisin.
And if we're real lucky, she'll realise that it's OK to give yourself a break every once in a while, right?
Eğer şansımız varsa, arada sırada kendi rahatına bakmanın sorun olmadığını anlayacaktır.
Give yourself a break, it's Sunday for gods sake!
Kendine biraz zaman ayır, Tanrı aşkına bugün pazar.
Anyway, it's school break and... give me a call sometime.
Her neyse, okul tatile girdi. Ara beni sonra. Yoksa ben ararım yine.
But, you gotta give me a break It's hard for me to see you like this.
Ama Bana bir fırsat vermelisin, seni böyle görmeye dayanamam.
I can assure you, officer if you see your way clear to give me a break, it'll never....
Seni temin edebilirim ki memur bey ben kesinlikle temizim bir şey yapmadım...
- Boy, can this guy pick locks. - It's a living. Give me a break.
Madem bu kadar iyisin, diğerini de aç bakalım.
Give them a break, Grandpa. It's the weekend.
Bırak uyusunlar, Büyükbaba, hafta sonu tatilleri çocukların.
It'll give the man a break.
Kankam rahat eder, fena mı?
Yeah, well, I want to give you a heads-up,'cause here's how it's gonna break down :
Öyle, evet, seni uyarmak istedim, çünkü her şeyin daha beter olması an meselesi :
I couldn't break the heart, but I bet I can give it a heart attack.
Kalbe zarar veremedim ama, bahse varım bir kalp krizi geçirtebilirim.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]